İyi Öğretmen ve Etki Alanı

Böyle bir ‘savaşçı tutumu’nu seçmiş öğretmen, baş başa olduğu bir zamanda öğrencisine şu mesajı mutlaka verir: “Sen izin vermedikçe hiç kimse, arkadaşın, öğretmenin ya da müdürün, hiç kimse senin onurunu elinden alamaz, zedeleyemez. Bu gücünü bil ve o güce sahip çık!”

“Öğretmen Soruyor: “Ben Nerede Yanlış Yaptım?” başlıklı bir önceki yazımda bir matematik öğretmeninin mektubunu paylaştım. Değerli bir bayan öğretmen yazıya şu yanıtı vermiş: 

“Çocuklara saygısız davranan müdürü öğretmenin sınıfta konuşturmaması gerekirdi. Benim meslek hayatımda buna benzer kötü bir anım oldu; gerekeni yaptım. Allah rahmet etsin, müdürüm — bana kızması bir yana, yaptığım davranıştan memnun kaldı. Öğrenciye saygısız davranan ne idareci ne de öğretmen olmamalı! Öğrencime saygısız davranan müfettişi kibarca sınıftan kovdum; “Sınıfıma, öğrencilerime kimse hakaret edemez,” diyerek! Mutlu oldum. Sonra özür dilese de kabul etmedim! Çünkü yavrucuklar bize emanetti; onların boynunu bükenin boynu bükülsün!” 

Bu yanıtı destekleyen ve bayan öğretmeni öven otuz kadar yanıt özetle şöyle diyor: 

“Bravo size.” “Bu zamanda bu denli güzel yaklaşım sergileyen öğretmenlerin olması gözlerimi yaşartıyor.” “Sizi gönülden tebrik ediyorum, sayın öğretmenim. Ben de olsam buna izin vermezdim.” “Sizi takdir ediyorum keşke bizim öğretmenimiz de aynı itina ile yaklaşabilse! Bir olay karşısında çocuklarımız kimsesiz kalıyorlar.” “Valla size helal olsun! Tebrik ediyorum. Sizin gibi öğretmen bulmak zor bu devirde!” “Tebrik ederim. Yapılması gerekeni yapmışsınız. Sonuçta sizin dersiniz. Ve o çocuklardan siz sorumlusunuz.” “Kutluyorum sizi ama şu anda hayal gibi bir şey.” “Sizin gibi öğretmenlere ne çok ihtiyacımız var!” 

Bir Hanımefendi biraz farklı düşünmüş ve kendini şöyle ifade etmiş: “.. doğru olanı yapmışsınız ama burada unutulmaması gereken bişey var ; herkes ayni tepkiyi vermez.. Ya o sırada özür yerine sert bir tepki gelseydi ne olurdu? Siz şanslıymışsınız ki iyi birine denk gelmişsiniz. Maalesef günümüzdeki idarecilerin birçoğunun egoları her şeyden önce geliyor.” 

Başka bir Hanımefendi sorgulamış: “’Ben devletim’ diyen birisi sizin gibi bir öğretmenin hassasiyetini anlar mı sanıyorsunuz? Hey gidi hey.” 

Büyük bir çoğunluk müdüre haddini bildirirdim, diyen öğretmeni desteklemiş: “Ben .. tebrik ediyorum. Öğretmen onu göze alarak yapmış ve doğru olanı yapmış.” Öğretmenlik budur; her ne pahasına olursa olsun öğrencilerini koruyup gözetmektir. Eminim öğrencileri kendisini anlattığı derslerden ziyade cesur-asil davranışlarıyla hatırlıyordur… Tebrik ederim hocam.” “Hocam teşekkür ederim böyle bana örnek olduğunuz için. Yeni mezunum kpss yolundayım ve yazdıklarınız bana ilham verdi; gideceğim yolda nasıl yürüyeceğime örnek oldu.” “Zamanın ve de yerin hiç önemi yok; herkes öğrencilerini kendi evlatlarının yerine koyarak, empati kurarak hareket ederse, öğretmenimizin yaptığını yapabilir; sizin gibi değerli öğretmenlere güzel vatanımız Türkiye’mizin çoook ihtiyacı var. Tüm Öğretmenlerimize Saygı ve Selamlarımla gurbetten.” “İşte olay budur! Tebrik ediyorum sizi!” “Bu ülkenin sizin gibi yöneticilere çok ihtiyacı var. Tebrikler.” Ve aynı anlamda destekleyici başka mesajlar var. 

İnsan sevgisi, öğrencinin onuruna saygı, adil yönetim değerlerini yaşatmaya çalışan insanlar mesajda kendilerini bulmuşlar ve yiğitçe bir tavır içinde “ben müdürü sınıfta konuşturmazdım” tavrı içinde olan öğretmeni desteklemişler. İnsan sevgisi, öğrencinin onuruna saygı ve adil yönetim değerlerine inanıyorum; bu değerlerin ailede, okulda, toplumda yaşamasını istiyorum, ama bu ‘yiğitçe tavır’ içinde olmanın, uzun vadede yapıcı ve eğitici bir tavır olduğuna inanmıyorum. Bence bu tavır, ‘tepkisel bir tavır’ ve diğer kişi de tepkisel bir tavır içinde olduğu zaman, ki çoğu kez olacaktır, iletişim ve ilişki yerine, ‘restleşme,’ durumlarına götürür. 

Yaptığımız her bir seçimin bir kısa vadeli, bir de uzun vadeli doğurguları vardır. ‘Yiğitçe tavır’ kısa vadede, bu tavrı gösteren kişinin öfkesini ifade etmesine, ‘ben varım!’ ‘beni çiğneyemezsin’ biçiminde meydan okumasına fırsat verir ve egoyu çok tatmin edicidir. Karşıdaki olgun bir kişi ise, daha ‘olgun’ bir yaklaşım içine girerek ‘restleşmeyi’ önler. Ama değilse, bu egoların çatışmasıyla sorun çözülmez, daha da büyüyerek yarınlara aktarılır. Uzun vadede sorunlu, birbirine öfkeli, kutuplaşmış, hınç dolu bir gelecek yaratırsınız. (Bu durum tanıdık geliyor mu?) 

Öğretmenin müdüre restleşecek biçimde tepki vermeden önce hesaba katması gereken yönler olmalı: 

(1) Sınıfımda sağlıklı bir eğitim ortamının olması; 

(2) okulda sağlıklı bir eğitim ortamının olması için kuralların olması; 

(3) öğrencilerimle ilişkimin sağlıklı olması; 

(4) diğer öğretmenlerle ilişkimin sağlıklı olması; 

(5) okul yönetimiyle ilişkimin sağlıklı ve etkili olması; 

(6) velilerle ilişkimin karşılıklı saygı içinde ve etkili olması; 

(7) kendimle ilişkimin bir öğretmene yakışan bir ilişki olması. 

Bütün bunları düşünürken ETKİ ALANIMI hiç unutmam. Korku kültürü içinde yetişmiş bir müdüre ‘yiğitçe bir çıkış’ yapmam; çünkü o bu çıkışı kaçınılmaz olarak bir güç mücadelesi olarak görür! Hiç kuşkum yok. Korku kültüründe yetişen kişi, öyle bir aile ve okul eğitimi almıştır ki, ‘kendinden güçlüye yalakalık ve kendinden zayıfa zalimlik yapmayı’ marifet bilir. Değerlere inanmaz; kaba güce inanır. Yiğitçe bir çıkışla o müdürü insana ve öğrenci onuruna saygılı biri haline dönüştüreceğini düşünen biri (öğretmen ya da veli) insan psikolojisi konusunda gerçekten safdil biridir. Lütfen benim Korku Kültürü kitabını okuyun. Söz konusu müdür, doğru şeyi yaptığına ve bunu yapmak için müdür olduğuna inanıyor. Onun ‘doğrusu’ ile yazan öğretmenin ‘doğrusu’ çok farklı. 

Peki, ne yapalım? 

Benim Savaşçı kitabında anlattığım gibi, çatışma durumlarına çok bilinçli, uzun vadeli ve stratejik bir tavırla yaklaşmak gerekir. Hesaba katılması gereken yukarıda saydığım bütün yönlerin bilincinde bir yol izlenmelidir. Böyle bir müdüre, doğum gününde iyi seçilmiş bir kitap hediye etmek onun için uzun vadede bir değişim adımına vesile olabilir. Böyle bir değişimden o müdürün ailesi de dahil, herkes kazançlı çıkar. Bu bir devrim değil, evrim yoludur. 

Böyle bir ‘savaşçı tutumu’nu seçmiş öğretmen, baş başa olduğu bir zamanda öğrencisine şu mesajı mutlaka verir: “Sen izin vermedikçe hiç kimse, arkadaşın, öğretmenin ya da müdürün, hiç kimse senin onurunu elinden alamaz, zedeleyemez. Bu gücünü bil ve o güce sahip çık!” 

Doğan Cüceloğlu (02.05.2015) 

Yorumlarınızı Paylaşın

GÖNDER

0 Yorum

  1. Henüz yorum yapılmamış.
Güncel Video

Çaresizlikten nasıl kurtuluruz?

‘İyimser’ ve ‘kötümser’ olmak arasındaki fark nedir? Çaresiz mi doğuyoruz? Neden depresyona giriyoruz?