Özür Mektubu
Gerçeğe saygı, dürüstlük, sorumluluk ve kendi gözüne hesap vermek gibi değerler burada iş başında. ‘Hayriye’ öğretmenin bu değerler tabanında oluşmuş bir iç disiplini var. Ve bu iç disiplin bu toplumun insanında çok eksik.
Geçen haftaki yazımda sözünü ettiğim ‘Hayriye’ öğretmenden mektup var. Mektubu birlikte okuyalım, sonra söylemek istediğim birkaç şey var.
Sevgili Doğan Cüceloğlu,
Öncelikle benim için yazdığınız onca güzel söz ve iltifattan dolayı size çok teşekkür ediyorum. Nasıl duygulandığımı ve hoşnutluğumu size yazarak veya kelimelerle anlatamam. İyi ki varsınız. Yalnız ben farkında olmadan yanlış bir şey yaptım. Mektubumda sadece kendimi anlatırken ailemi yanlış tanıtıp sizi de yanıltmış oldum. Bunun için çok özür diliyorum. Vaktinizi çalmış oluyorum, ama içim rahat etmediğinden ailemi size anlatmak istiyorum.
Babam şu an 82 yaşında. Çok genç yaşta İstanbul’a gelmiş, lise mezunudur kendisi. Ve ben yarı (—)lidir derken, çok çocuk sahibi olmayı seven, akraba bağları kuvvetli, kalabalığı seven, yemeğini kendi yemeyip başkasına yedirecek kadar cömert bir insan olduğu manasında yazdığım bir kelimedir. Orada kalabalıktan geri planda mecburi kalışımı tam anlamıyla yazamadım çok özür dilerim. Yarı İstanbullu derken inanılmaz aydın görüşlü ama namusa çok önem verir. Aşka bu kadar hürmet eden başka bir romantik tanıyamazsınız; aşkımız için bizimle saatlerce ağlayabilir.
Beş kız evladı var; hiçbirimizin sevdiğine karışıp ayırmaya kalkmamıştır ve arkadaşlarımızla tanışmıştır, giyimimiz çok teşhir edici değilse ona bile karışmaz; fakat bize ilk kendi özgürlüğümüzü elimize aldığımızda söylediği tek söz vardır: “Ben size ne isterseniz vermeye çalıştım, her istediğinizi yaptım, hiç boynunuz bükülsün istemedim, sizde benim boynumu büküp, başımı yere eğmeyin,” demiştir. Benim babam böle bir insan. Annem ise; evet on beş yaşında evlenmiştir, ama babamla evlenmeyi kendi seçmiştir; hem de bundan kırk beş yıl önce; çünkü babam (—)te İstanbullu diye anılıyormuş; gerisini siz tahmin edin.
Tabii ki annemde eğitimsizliğin eksiklikleri vardır, bunu inkar etsem de kimse inanmaz, ama binlerce okumuştan çok daha fazlası da vardır. Bazı sözleri vardır ki ata sözü yerine kullanılabilir. Benim kendi yolumda yürüyebilmemin tek sebebi annemdir. Katı ve bir o kadar da akıllı bir kadındır annem. Kendisini anlatmakla bitiremem sadece tanımak gerekir. Bu benim ailem; fakat ben, yazımı şimdi okuduktan sonra, hatalı yazdığımı anladım ve sizden tekrar tekrar özür diliyorum
Not: Sanırım artık benimle o kadar da tanışmak istemiyorsunuzdur:(( Lütfen bunu düzeltmeyin, o şekilde kalsın, siz çok önemli bir insansınız, sadece siz bilin istedim.
Saygılarımla.
**
Kendisiyle konuştum; sizlerle paylaşmak için izin aldım. Çünkü bunu sizin de bilmenizi istedim; bu mektupta altını çizmek istediğim önemli yönler var.
İlk kendimle ilgili bir gözlem yapmak istiyorum: daha önce bana yazılanlardan çıkardığım sonuçların ‘Hayriye’ öğretmenin hayatının gerçekleriyle uyuşmadığını görüyorum. Demek ki, toplumda yaygın kalıplanmış genellemeleri hemen kullanmak gerçekleri yansıtmayabiliyor. Bu, kendini bir bilim insanı olarak görmek isteyen bana, önemli bir uyarı oldu. Güneydoğu Anadolu’nun bir kentinde doğmuş büyümüş bir erkeğin tüm zorluklar içinde beş kızının beşini de okutmaya çabalaması, onların aşkları için gözyaşı dökmesi, bu ülkenin toplumsal/kültürel yapısı içinde devrimsel bir tavırdır. Öyle anlıyorum ki bir şahsiyet olmayı başarmış bir baba. Şu sözlerini okurken gözlerim yaşardı ve bu insanla tanışmanın bir onur olacağını düşündüm: “Ben size ne isterseniz vermeye çalıştım, her istediğinizi yaptım, hiç boynunuz bükülsün istemedim, sizde benim boynumu büküp, başımı yere eğmeyin.”
Değerli Hocam Prof. Mümtaz Turhan, “Olgun, bilge insan olmakla okur yazar olmak arasında pek ilişki yoktur; şahsiyet olmayı başarmış insanların bazılarının okuma yazması olmayabilir. İnsanlara yüzeysel bakmamak gerekir,” derdi. ‘Hayriye’ öğretmenin annesinin böyle bir kişi olduğunu düşündüm.
Sizinle paylaşmak istediğim bir diğer gözlemim de ‘Hayriye’ öğretmenin kendisiyle ilgili. Bana ikinci mektubu yazmayabilirdi. Niçin yazdı? Çünkü benim yazımın ailesinin gerçeklerini yansıtmadığını düşündü ve bu yanlış algılamayı düzeltmekten sorumluluk aldı. Gerçeğe saygı, dürüstlük, sorumluluk ve kendi gözüne hesap vermek gibi değerler burada iş başında. ‘Hayriye’ öğretmenin bu değerler tabanında oluşmuş bir iç disiplini var. Ve bu iç disiplin bu toplumun insanında çok eksik.
‘Hayriye’ öğretmenle tanışmayı zaten istiyordum; şimdi anne ve babasıyla da tanışmak istiyorum. Kendilerine saygılarımı iletiyorum.
Doğan Cüceloğlu (29.12.2013)
Yorumlarınızı Paylaşın
İlgili yazılar
Değerler Yaşam Pusulasıdır
Ağustos Böceği ve Karınca
Evde Disiplin
Gerçekten Bedava mı?
Geçmişi Yönetmek
İlgili kitaplar

DAMDAN DÜŞEN PSİKOLOG

GERÇEK ÖZGÜRLÜK

İÇİMİZDEKİ BİZ

İLETİŞİM DONANIMLARI

0 Yorum