Ağustos Böceği ve Karınca

“Bunları yazdıktan sonra Ali bir de ana fikir eklemiş; Çalışmayın, işinizi şansa bırakın. Zaman bir yolunu bulur.”

Öğretmenlerimiz bana yazıyor; çocuklarımız ve gençlerimizle ilgili gözlemlerini, düşüncelerini benimle paylaşıyor. Kendilerine teşekkür ediyor ve sizlerle paylaşmaya devam ediyorum. 

Yasemin Arslan öğretmen yazmış: 

Merhaba Sevgili Doğan Hocam, 

Ağustos Böceği ve Karınca öyküsünü hepimiz biliriz: çalışmanın, alın teri dökmenin kutsallığını ve tembelliğin kötü bir şey olduğunu çoğumuz bu hikâyeden öğrenmişizdir. Karınca rol modelimizdi; ağustos böceği ise kötü bir örnek olarak algılanırdı bizim tarafımızdan. Maalesef bu algı günümüzde oldukça değişti. Bir öğretmen olarak bunu öğrencilerimde görebiliyorum. Genç nesil için karınca bir kahraman değil bir “enayi” sadece. Herkes ağustos böceği olmak istiyor. 

Geçtiğimiz hafta dersimi bitirdikten sonra zil çalması için beklerken öğrencilerimden birinin(16 yaşında) arkadaşlarına ağustos böceği ve karınca masalını anlattığını duydum. Masal biraz değişiklik göstermişti tabii. Hemen aklıma size yazmak geldi. Unuturum düşüncesiyle Ali ‘den masalı anlattığı biçimde yazmasını rica ettim. Beni kırmadı sağ olsun. Ali’nin yazdığı şekilde size aktarmak istiyorum: 

“Karınca her zamanki saatte dükkânı kapatıp evine dönerken ağustos böceğine rastlar. Ağustos böceği umursamaz bir şekilde gitar çalmaya devam eder. Karınca dayanamaz ve ağustos böceğinin yanına gidip “Bak Oğlum, dolar yükselecek tembellik yapacağına çalış döviz al,” der. Ağustos böceği “Sana ne!” deyip oradan uzaklaşır. Soğuk bir kış akşamı karınca evinde parti vermektedir, keyfi yerindedir. Çünkü bütün yaz çalışıp para biriktirmiştir. Kapı çalınır, gelen ağustos böceğidir. Karıncadan yiyecek vermesini ister. Karınca, “Ben sana demedim mi çalış diye. Şimdi böyle kapımda dilenmezdin,” der. Ağustos böceği aldığı cevaba çok sinirlenir. Tembel de olsa sonuçta 3-10’luk delikanlıdır. 

Karıncanın evinden öfkeyle ayrılan ağustos böceği son parasıyla piyango bileti alır. Çekilişi kıraathanedeki televizyondan takip eder ve ikramiyenin kendisine çıktığını görünce sevinçten çılgına döner. Artık zengin olan ağustos böceği karıncanın önce evini daha sonra da dükkânını satın alarak onu sokağa atar.” 

Bunları yazdıktan sonra Ali bir de ana fikir eklemiş; Çalışmayın, işinizi şansa bırakın. Zaman bir yolunu bulur. Bu öyküyü anlatan Ali arkadaşlarını oldukça eğlendirmiş görünüyordu. Ama öğrencilerimin bu zihniyette olmaları beni hiç mutlu etmedi. Onlar adına çok üzüldüm ve bu hissiyatımı onlarla paylaştım. Tabii hiçbirinden ses çıkmadı. 

Ya söylediklerimde haklı olduğumu düşünüyorlardı ya da karınca gibi “enayi” olduğumu. 

**

Değerli Yasemin Arslan öğretmen mektubuna şöyle son veriyor: 

Aslında Ali ve onun gibi düşünenlere kızamıyorum. İzlediğimiz dizilerde, reklamlarda, televizyon programlarında ahlaki ve manevi değerler yok sayılıyor ya da küçümseniyor. Çalışmadan, kolay yoldan zengin olma, lüks içinde yaşama, sürekli tüketme, paranın yegâne güç ve mutluluk kaynağı olduğu mesajları zihinlerimize sürekli pompalanıyor. Delikanlılığın bile sayısal bir değeri var (Ali’ye göre 3-10’luk). Ali’nin dediği gibi zaman bir yolunu bulur mu bilmem ama bugünün gençleri kendi yolunu bulmaya bakıyor. 

Gün içinde bu durum aklımı sürekli meşgul etti. Eve gelince bilgisayarımı açtım ve internette piyangodan ikramiye kazanan insanlarla ilgili haberler aradım. Hep söylenirdi şans oyunlarından para kazananların sonradan daha büyük sefalet çektikleri. Doğruymuş. Gerek bizim ülkemizden gerekse dünyanın diğer ülkelerinden birçok talihsiz talihlinin haberini okudum. Haberler gerçek mi asparagas mı bilmem, ama bu haberleri Ali’ye sınıfta okutacağım; düşüncesini bir nebze de olsa değiştirebilmek ümidiyle. Yazdıklarıma zaman ayırdığınız için teşekkür ediyor, saygılarımı sunuyorum. 

Yasemin ARSLAN 

(03.06.2015)

Yorumlarınızı Paylaşın

GÖNDER

0 Yorum

  1. Henüz yorum yapılmamış.
Güncel Video

Çaresizlikten nasıl kurtuluruz?

‘İyimser’ ve ‘kötümser’ olmak arasındaki fark nedir? Çaresiz mi doğuyoruz? Neden depresyona giriyoruz?