Gezimden Notlar (3)

"Joshua annesine, "Hastayım ama coğrafya projemi kaçırmak istemiyorum, ben okula gitmek istiyorum, anne," diyerek annesini kendisini okula götürmeye ikna etmiş."

Ayşen’in oturduğu muhit, ormanlık içinde; “sharingwood” adını vermişler (“paylaşılan koru” anlamında Türkçe’ye aktarılabilir.) Burada mahalle havası olan bir site var. Ortada komşuların buluşma yeri, orada bir kitaplık, bir araya gelip yemek yemek için masalar, sandalyeler, sohbet etmek için koltuklar, eğlenmek için pin pon masası var.

Joshua, torunum şimdi dokuz buçuk yaşında. Okula başlamadan önce matematiği ve kendisine kitap okunmasını seven çocuk, okula başladıktan sonra matematiği ve kitapları sevmemeye başlamış. Annesi, kızım Ayşen, bu duruma çok üzülmüş, araştırmış ve yakınlarında bir Montessori okulu olduğunu öğrenmiş. Joshua iki yıl standart devlet okuluna gittikten sonra bu yıl üçüncü sınıfı bu Montessori okulunda okuyor. Şimdi yeniden matematiği seviyor ve hemen hemen haftada iki kitap deviriyor.

Annesi bana şöyle bir durum anlattı: Joshua biraz hastalanmış ve canı okula gitmek istememiş. “Anne ben hastayım, okula gitmek istemiyorum,” demiş. Annesi de, “Tabii Joshua, iyi hissetmiyorsun gitme oğlum. Öğretmenle bugün yapacağın projeyi daha sonra tamamlarsın,” diye yanıtlamış.

Joshua düşünmüş ve o gün bir coğrafya projesi olduğunu hatırlamış. Öğretmen Joshua’ya coğrafyayı çok sevdirmiş, dünyanın dağları, denizleri, gölleri, değişik ülkeleri ve kültürleri Joshua’nın çok ilgisini çekiyormuş. Joshua annesine, “Hastayım ama coğrafya projemi kaçırmak istemiyorum, ben okula gitmek istiyorum, anne,” diyerek annesini kendisini okula götürmeye ikna etmiş.

Gittim okulu ziyaret ettim; eski bir çiftlik, üç dört tane basit küçük bina. Her sınıfta on, on iki arasında öğrenci var. Bir öğretmen birinci sınıftan ele alıyor ve ilkokul sona kadar çocuklara öğretmenlik yapıyor. Bu okulun yaşam eğitim felsefesini merak ettiğim için Maria Montessori’nin yaptığı konuşmalardan oluşan, “Absorbent Mind” (“Absorb” fiili, İngilizce süngerin suyu emmesi anlamında, “emme,” “içine alıp saklama” “özümseme” anlamında kullanılıyor; kitabın adını “Özümseyen Zihin” olarak çevirmek mümkün) adlı kitabını aldım. Şu anda bu kitabı okuyorum. Kitap İtalyanca yazılmış (İtalyanca ne zaman basıldığına dair bir bilgi verilmiyor, sanırım 1940’ların sonları veya 1950’lerin başındadır) ve İngilizce ilk basımı 1958. Bugün eğitim alanında konuşulan konuların ve sorunların tümünü bu kitapta bulabilmek mümkün ve benim temel felsefeme ve yaklaşım tarzıma tam bir uyum içinde.

Maria Montessori’nin Türkçe yayınlanmış bir kitabına rastlayamadım; belki yayınlanmıştır, ben bulamamışımdır. Okurlarımdan bu konuda bilgisi olan varsa, bana bir not göndermelerini rica ediyorum. (Türkçe hiçbir kitabı yayınlanmamışsa, bunu bir eksiklik olarak gördüğümü belirtmek istiyorum.) Eğitim alanında Batı düşünüşünü çok etkilemiş bu kişinin yaşam öyküsünü sizinle paylaşmak istedim.

Maria Montessori, Hayatı

Montessori Metodunun kurucusu olan Maria Montessori 31 Ağustos 1870 tarihinde İtalya Chiaravalle’de doğmuştur. 1896 yılında İtalya’nın ilk kadın doktoru unvanını alarak tıp fakültesini tamamlamıştır. Montessori bir bilim insanı olarak sahip olduğu özelliklerin dışında, bir kadın olarak da zamanının değer yargılarının ilerisinde yaşamış ve kadın hakları için mücadele etmiştir. İtalya’nın ilk kadın doktoru olarak, 1896’da Berlin ve 1900’de Londra’da iki kadın konferansında İtalya’yı temsil etmek için seçilmiş ve bu konferanslarda kadınlara eşit ücret için çağrı yapmıştır. Üniversiteden mezun olduktan sonra asistan doktor olarak atandığı Roma Psikiyatr kliniğinde zeka özürlü çocuklarla çalışmıştır. 1899 yılında ise Roma’da zeka geriliği olan tüm çocukların yollandığı yeni orthophrenic okuluna yönetici olarak atanır. 1896 -1907 yılları arasında sağlık, antropoloji, felsefe, psikoloji ve eğitim çalışmalarını devam ettirir. 1907 de, Roma’nın San Lorenzo bölgesinde çalışan ailelerin çocuklarından oluşan 60 kişilik grupla çalışmak için üniversitedeki kürsüsünden ve tıbbi uygulamalarından vazgeçer. Burada ilk Casa dei Bambini’yi ya da Çocuklar Evi’ni kurar. 1907 yılından itibaren dünyanın bir çok ülkesinde Montessori metodu hakkında çalışmalar yürütmeye devam eder. 1922’de İtalya’da okul müfettişi olarak atanır. Fakat 1934’de Mussolini faşizmine muhalefetten dolayı İtalya’dan ayrılmaya zorlanır ve Barselona’ya gider. 1936’da İspanya Savaşı sırasında İngiliz gemisiyle kurtarılır. Aynı yıl evini Hollanda Laren’e taşır. 1940’da Hindistan 2. Dünya Savaşına girdiğinde, O ve oğlu Mario düşman yabancılar olarak göz altına alınır. 2. Dünya Savaşı boyunca Montessori’nin Hindistan’dan ayrılmasına izin verilmez ve bu zamanı bebekleri araştırmak ve gözlemlemekle geçirir. 1946 yılında Hindistan’dan Hollanda’ya döner. 1947’de ise Londra’da Montessori Merkezi’ni kurar. 1950 yılında UNESCO konferansına katılır. 1940, 1950 ve 1951’de Nobel Ödüllerine aday gösterilir. 1952’de Noordwijk Zee de Dutch sahilindeki bir köyde arkadaşlarının sahip olduğu bir evin bahçesinde otururken hayatını noktalar. Oğlu ve şef asistanı Mario ile Afrika’ya gidip gitmemeyi görüşüyorlardır. 80 yaşında birisi olarak seyahat için oldukça güçsüz olduğunu, bir başkasının onun yerine gidebileceğini ve konferans verebileceğini söyler. Bir saat sonra beyin kanamasından ölür. Her zaman öldüğü yere gömülmek istediği için Roma Noordwijk Katolik Mezarlığına gömülür. Bir eğitim emekçisi olarak, dünyanın bir çok ülkesinde konferanslar, eğitimler vermiş, kitaplar yazmış, yeni okullar ve öğretmen eğitim merkezleri açmış, bir yandan da çocukları gözlemlemeyerek kendi eğitimine devam etmiştir. Bir dünya vatandaşı olarak yaşamıştır. Dünya genelindeki çabalarının ürünü olarak metodu dünyanın bir çok ülkesinde uygulanmaktadır. (Kaynak: www.montessoriegitimi.org )

****

Ayşen’in alt katında Matt ve Sara adında 25 yaşları dolaylarında genç bir karı koca oturuyor. İkisi de üniversite mezunu; Sara matematik, Matt biyoloji öğretmeni. Matt, Seattle kentine bir yıllık bir doğa eğitim programa devam etmek için gelmiş. Bu programın adı, Wilderness Awareness Program (ben serbest çeviri ile: Doğa Bilinci Oluşturma Program diyorum) ve altı temel alanda bir yıllık bir eğitim veriyor:

1- Doğasını tanıma: Otlarıyla, böcekleriyle, ağaçlarıyla, kuşlarıyla içinde yaşadığın ortamın fakına varma, onları tanıma ve onların yaşamı hakkında bir fikir sahibi olma.

2- İz sürme sanatı: Hayvanların doğada bıraktığı izlerden hayvanın türünü, hangi amaçla hareket ettiğini ve ruh halini anlama sanatı.

3- Yabani bitkileri tanıma: Etnobotani adı da veriliyor. Bir yöreye ait yabani bitkilerin türleri, ne gibi özelikleri olduğu ve ne işe yaradıklarını öğrenme.

4- Doğa içinde öğretim yapmak: Kırlarda, bağlarda, dağlarda eğitim gezileri yapabilme yeteneğini kazanmak ve doğadan öğrenebileceklerimizi çocuklara öğretebilmek hale gelebilmek için eğitim.

5- Vahşi doğada hayatta kalabilme eğitimi: Modern araç ve gereç kullanmadan yabani doğada yaşayabilme becerileri öğrenmek ve bunları öğretebilecek hale gelmek.

6- Doğa gözlemcisi olmak: Doğal bir ortamdaki görünüş, ses, koku ve ilişkileri gözlemleyebilme yetisini geliştirmek.

Bir yıl sıkı bir eğitimden geçen kişiler, bu kursu bitirdiklerine dair bir sertifika alıyorlar. Biyoloji öğretmeni olan Matt bu eğitimden geçebilmek için hatırladığım kadarıyla Indiana’dan gelmiş. Bir yıl sonra o da biyoloji öğretmenliği yapmaya başlayacak, ama bu sertifika programında öğrendiklerini kullanabileceği şekilde bir biyoloji dersi oluşturacağını söyledi. Okullar öğrencileri doğaya çıkaran ve doğa sevgisi aşılayabilen öğretmenlere öncelik veriyormuş.

Kızım Ayşen de bu Wilderness Awareness Programı’na devam ediyor ve bu Haziran sonunda o da mezun oluyor. Bu Program temel felsefesini Amerikan yerlilerinin doğaya bakış tarzından alıyor.

Ayşen’in bir başka komşusu, Rob Sandelin adındaki bir biyolog karısıyla birlikte bir özel eğitim faaliyeti başlatmışlar: Eğitimin adını The Environmental Science School (Çevre Bilimi Okulu) koymuşlar. Çocuklarının doğayı daha iyi tanımalarını isteyen anababalar, haftada iki gün çocuklarını buraya getiriyorlar ve bu çocuklar çevre ile ilgili projeler geliştirip o projelerin uygulamalarını yapıyorlar. Bazı projeler yerel belediyeler tarafından başlatılmış ve devam ediyor. Çocuklar bu projelerin oluşmasında ve uygulanmasında bizzat görev alıyorlar.

Ayşen’in aldığı derslerden birinin adı ekopsikoloji (çevre psikolojisi diyebiliriz, sanırım) ve bu kavram bana o kadar önemli göründü ki, bu konuyu gelecek hafta ele almak istiyorum.

Doğan Cüceloğlu (17.02.2008)

Yorumlarınızı Paylaşın

GÖNDER

0 Yorum

  1. Henüz yorum yapılmamış.

İlgili yazılar

İlgili kitaplar

Güncel Video

Çaresizlikten nasıl kurtuluruz?

‘İyimser’ ve ‘kötümser’ olmak arasındaki fark nedir? Çaresiz mi doğuyoruz? Neden depresyona giriyoruz?