KORKU KÜLTÜRÜ

KORKU KÜLTÜRÜ

Doğan Cüceloğlu

Bu kitap bir yolculuk süresince konuşulanlardan oluşuyor. Ben, oğlum Timur ve sanal arkadaşımız öğretmen Arif'le bir Türkiye yolculuğuna çıktık ve "Niçin mış gibi yaşıyor ve bunu sürdürüyoruz?" sorusuna yanıt aradık.

“İnsan, insan olarak doğmaz, oluşturulur,” der Erasmus.
İnsan nerede oluşturulur?
İçine doğduğu ailede.
Aile nerede oluşturulur?
O toplumun kültürü içinde.

Bir toplumda “korku kültürü” egemense insan, insan olma sürecini tamamlayamaz. “İnsanmış gibi” görünür, ama gerçek insan olamamıştır.

Bir toplumda “saygı kültürü” egemense insan, insan olma sürecini tamamlayabilir. İnsanmış gibi görünür ve gerçekten insandır ve insan gibi düşünür, duyar ve davranır.

Gerçek insan olma sürecini tamamlayamamış insanlar mış gibi yaşarlar.

Korku kültüründe yaşayanların temel sorunu şudur: insanlar, mış gibi yaşadıklarının farkında değildirler. Mış gibi yaşayanlar çoğunlukta olduğu için mış gibi yaşamak o toplumda normal yaşam tarzı olur.

O toplumdaki normal yaşam tarzına uymayanların, sıra dışı olanların, yani insan gibi düşünen, duyan ve davrananların “tuhaf” olduğu düşünülür.

Bu kitap bir yolculuk süresince konuşulanlardan oluşuyor. Ben, oğlum Timur ve sanal arkadaşımız öğretmen Arif’le bir Türkiye yolculuğuna çıktık ve “Niçin mış gibi yaşıyor ve bunu sürdürüyoruz?” sorusuna yanıt aradık.

Kitaptan bir bölümü sizinle paylaşmak istiyorum.

D: İşte, insan yaşamının ilginç bir muhasebesi vardır. Yaşamın sonunda bütün bu durumları özetler ve şu soruyu sorabilirsiniz: Bu yaşamda ben ne kadar vardım? Bu benim yaşamım mıydı? “Ömrümüzün sonlarına doğru içimizde bir yanımız, mutlaka bu soruyu sorar. Bu soruya kabaca iki şekilde cevap verebiliriz.

Hayır, bu benim yaşamım değildi; ben bu hayatta yoktum. Benden beklenildiği gibi yaşadım. Çocukken doya doya oynayamadım, haydi dersini yap, ödevini yap dediler; doyduğum halde zorla yemek yedirdiler; doya doya koşamadım, koşma düşersin dediler; mesleğimi, evleneceğim kişiyi, evlendikten sonra nerede oturacağımı, çocuğumun ismini kendim seçemedim. Ben benden beklenenleri yaptım. Şimdi ölüyorum.Ya da, evet, bu benim yaşamımdı. Hayatımı tribünlerden seyretmedim, sahadaydım. Karlı, yağmurlu çamurlu günlerde, sıcakta, toz toprakta sahadaydım. Hata yaptım, öğrendim. Sevdim, sevildim, mutlu oldum, acı çektim. Yenildim, zayıf yönlerimi görmek zor geldi, mücadele ederek başarı kazanmak coşku verdi. Kendi ayaklarımın üstünde yürüdüm ve bu yolculuk gerçekti, benim yolculuğumdu. Bu yolculukta ben vardım.

Timur ve Arif sessizliğe gömüldüler. Bir süre sessiz kaldık.

Erbaa’dan geçiyoruz. Sağımız solumuz tuğla fabrikası dolu. Yolun sağındaki ve solundaki şeritler toprak, kamyon ve otobüs birbirini geçerken toz toprak çıkarıyor.

Timur önümüzdeki otobüsü geçecekti, fakat karşıdan dumanlar çıkararak bir motosiklet geldiği için yavaşladı ve otobüsün arkasına geçti, motosiklet geçince otobüsü solladı ve geçti.

Artık Erbaa’dan çıkıyoruz ve burada da çok tuğla fabrikası var. Öyle görünüyor ki bu civarda tuğla üretimi ve nakliyatçılık çok ilerlemiş durumda.

Kaldığım yerden konuşmama devam ettim:

D: Yaşam başarısı, “bu benim yaşamım” diyebilmektir ve okul başarısı, meslek başarısı, evlilik başarısı anlamını yaşam başarısı şemsiyesi altında bulur.

Türkiye’de yaşıyorsanız ya da Türkiye’de yaşayanların yaşamıyla ilgileniyorsanız, bu kitabı okumanızı öneririm.

  • Özet
  • PDF Önizleme
  • Podcast
  • Kitap Kapağı
  • Künye