Çocuk Merkezli Aile Olmak
“Bütün herkes onun etrafında pervane olsun istiyor. Olmayınca da mutsuz oluyor, kızıyor sinirleniyor.”
Bir anne mektup yazmış, kendisi yirmi yedi yaşlarında, oğlu beş yaşında. Oğlu ile ilgili olarak şu gözlemlerde bulunmuş:
Nerede olursak olalım her zaman o konuşmak istiyor; onu dinlememizi istiyor; her şey onun istediği gibi gelişsin istiyor. Bu nedenle bazen çok zor durumda kalıyorum. Bu konuda neler yapmam gerektiğini bilemiyorum. Arkadaşlarını çok seçiyor; bütün herkes onun etrafında pervane olsun istiyor. Olmayınca da mutsuz oluyor, kızıyor sinirleniyor. “Benimle oynamıyorlar,” diyor. Sadece oğlumun olumsuz taraflarını anlattığım için üzgünüm ama ilerde problem yaşar diye endişe ediyorum.
Bu gözlemlerden sonra, “Ne yapmamız gerek?” sorusunu sormuş.
Bu yazımda çocuk merkezli aileden söz etmek istiyorum; sanırım bana mektup yazan annenin bu konuda düşünmeye ve öğrenmeye gereksinimi var.
Ait Olma – Bağımsız Olma
Her insan ait olma ve bağımsız olma gereksinmeleri ile doğar. Ait olma birlikte olma, paylaşma, yardımlaşma, hizmet etme, arkadaşlıklar, dostluklar kurma, aile oluşturma, dernekler, gruplar içinde yer alma biçiminden kendini ifade eder; kısacası bizim sosyal yönümüzü ifade eder. Bu gereksinme her normal insanda vardır.
Bağımsız olma birey olma, istediğini yapabilme gücünü elde etme, düşüncesini ve duygularını ifade edebilme özgürlüğünü gerçekleştirme eğilimi olarak yaşama yansır ve bu gereksinme de her normal insan da vardır.
Bu iki gereksinme bireyin yaşamında ya dengeli ya da dengesiz olarak yer alır. Eğer bağımsız olma ve ait olma dengeli bir biçimde yaşamda yer alıyor ise, kişi kendi düşünce ve duygularını kaybetmeden evlilikler, dostluklar, arkadaşlıklar kurar; kendi istedikleri ile şirketin istediklerini sürekli dengeleyerek iş yaşamını sürdürür. Böyle insanlardan oluşmuş toplumlarda devlet ve vatandaş ilişkisi dengelidir; devletine seve seve vergi veren ve devletine hizmet etmeye hazır vatandaşlar olduğu gibi; var oluşunun nedenini vatandaşına hizmet etmek bilincinde bulan bir devlet vardır.
Ait olma ve bağımsız olma dengesini oluşturmuş ilişkilerde her iki taraf da hem konuşmanın hem dinlemenin gerekli olduğunu bilirler; birbirleriyle hem konuşurlar hem de birbirlerini dinlerler.
Ait olma ve bağımsız birey olmanın dengesinin bozulduğu durumlarda ya ait olma baskındır ya da bağımsız olma. Ait olmanın baskın olduğu ilişkilerde kişi evliliğinde, dostluk ve arkadaşlıklarında kendi düşünce ve duygularını ifade etme olanağını bulamaz. Çalıştığı iş yerinde emir kuludur, kendi düşüncesini kimse umursamaz. En acısı bu kişi de kendinin, duygularının ve düşüncelerinin umursanmasını beklemez. Böyle insanlardan oluşmuş toplumlarda devlet ve vatandaş ilişkisi de dengesizdir; vatandaş devlet için vardır, tebaa zihniyeti hakimdir.
Bağımsız birey olmanın baskın olduğu ilişkilerde kişi evliliğinde, dostluk ve arkadaşlıklarında sadece kendi düşünce ve duygularını ifade etmekle yetinir; karşıdakinin duygu ve düşüncesiyle ilgilenmez. Hep kendisi konuşsun ister. Çalıştığı iş yerinde kendisinden başka herkesi emir kulu olarak görür. Bu kişi devlete vergi vermek istemez, askerlik yapmak istemez, ama devletin bütün hizmetlerinden yararlanmak ister.
Çocuk Merkezli Ailede
Çocuk merkezli ailelerde ait olma ve bağımsız birey olma dengesi çocuğun bağımsız olması yönünde bozulmuştur. Ne demek bu? Bu şu demek: ailede her şey çocuğun isteğine göre düzenlenir, ayarlanır ve herkesin çocuğun isteği yönünde fedakarlık yapması beklenir.
Böyle bir aile ortamı içinde büyüyen çocuk normal sosyal ortamlarda, yani aile toplantılarında, oyunlarda, diğer grup faaliyetlerinde hep kendi konuşsun ve hep kendi dediği olsun ister. Bana soruyu gönderen annenin betimlemesinden böyle bir izlenim elde ettim.
Peki, Ne Yapmalı?
Peki ne yapmalı ki çocuk ait olma ve bağımsız birey olma dengesini bilerek büyüsün? Burada en önemli yön ailenin hangi değerleri aile yaşamında yaşadığı ve yaşattığıdır. Değerler bireylerin ait olma yönleriyle ilgilidir; yani, insan ilişkilerini ilgilendirir değerler. Sevgi bir değerdir ve insanların birbirleriyle ilişkilerini ilgilendirir. Hakkaniyet bir değerdir ve yine insan ilişkilerini tanımlar. Onura saygı bir değerdir ve her değer gibi bu değer de insanların birbirleriyle nasıl ilişki içinde olmaları gerektiğine yol gösterir, pusula görevini görür. Bu önemli bir konudur ve bu konuya hakkını vermek için geniş olarak tartışmak gerekir.
Ailede Nasıl Bir Yol İzleyelim?
“Peki ne yapalım, ailede nasıl bir yol izleyelim?” sorusu akla geliyor hemen. Önerim, her ana babanın kendi aileleriyle ilgili olarak hangi temel değerleri pusula olarak kabul edeceğine karar vermesi ve şimdiden sonra tüm davranışlarını bu değerlerle ahenk içinde yürütmesidir.
Doğanın takip ettiği temel yöntem her bir canlının davranışının sonucuyla karşılaşmasıdır. Doğa bu kuralda hiçbir istisna tanımaz. Doğa ile ahenk içinde yaşayan birey ve toplumlar sağlıklı ve güçlü olurlar. Doğanın düzenini umursamayanlar zaman içinde sorunlarla kuşatılır.
Bu anlamda bir musibet bir nasihatten iyidir, derler. Ailenin değerleri öyle bir ortam yaratmalı ki, bu aile içinde herkes yaptığı davranışın sonuçlarını istisnasız yaşayabilmeli.
Bu değerler ailenin vizyonunun temelini oluşturur. Çocuğun davranışı bu değerlere uymadığı zaman hemen bu davranışla ilgilenmek ve takip etmek gerekir. Bu davranışın hangi değeri ihlal ettiği, bu değerin aile için, yaşam için anlamının ne olduğu anlatılır ve o değeri ihlal etmenin sonucunu çocuk yaşar. Ve bu konuda hiç taviz verilmez, hiç göz yumulmaz. Çocuk kendisine sabırla ve ısrarla anlatılan değerleri öğrenir ve onu gelişen vicdanının öğesi yapar. Çocuğun vicdanı içerikleştirdiği değerlerden oluşur.
Aile vizyonunuzun temelini oluşturan değerler üzerinde ciddi olarak çalışmayı, zaman harcamayı tüm karı kocalara, ana babalara ısrarla öneririm. (İçimizdeki Biz ve İletişim Donanımları kitaplarımda değerler ve ait olma birey olma konularını değişik açılardan ayrıntılı olarak irdeledim.)
Doğan Cüceloğlu (01/02/2006)
0 Yorum