Korku Kültürü

"Doğan Cüceloğlu, Türkiye için çok önemli bir fenomeni, “korku kültürü” terimini bize kazandırdı."

Korku Kültürü kitabımı okumuş bir okurum, Turhan Erdal, bana yazmış: “Kitabını okudum ve kısa bir özetini yaptım, isterseniz gönderebilirim,” diyordu. Göndermesini rica ettim, gönderdi. Kendisinin izniyle sizlerle aşağıda paylaşıyorum. 

Korku Kültürü ve Güç Üzerine 

Doğan Cüceloğlu, Türkiye için çok önemli bir fenomeni, “korku kültürü” terimini bize kazandırdı. Bu terime göre bastırılmış öğeler benliklerini bulmakta zorluk çekiyor. Olması gerekli bir bene sahip olmak yerine o kendisine oturtulmuş bir benliği kabul etmek zorunda kalıyor. İçindeki potansiyeli bulma çabasından mahrum biri olarak kendisi “mış” gibi bir hayat sürdürmek zorunda kalıyor. İtaat etmek ve onun başkalarının gözüne bakma zorunluluğu özgür bir hayat yasamak için engel teşkil ediyor. Özgür bir hayat yaşayamadığı için kendisi hakkında verilen kararlar onun için çok belirgin oluyor. O bir şeyi yapmadan önce belirleyici tarafından tasdiklenmeyi bekliyor ve yaptığı işten de asla kendisini sorumlu saymıyor, çünkü o emre itaat ediyor. 

Emre itaat etmek bir zorunluluktur, özgür irade ile yapılmış seçim değildir. O halde itaat etmeme durumunda baskıya uğrayacaktır. Ona seçim hakkı verilmemiştir. O kendinden istenileni yapmak zorundadır. Durumu saatin içinde birbirine geçmiş çarkların kusursuzca çalışmasından farklı değildir. Onun görevi işlevseldir. Onun işlemesi gerekiyor ki ondan istenilen işler kusursuz ve hızlı yapılabilsin. Beyin gücü ayrımı ile elle yapılır işlerin ayrımı işte burada başlamış oluyor. İnsanların beyinleri vücudundan ayrılıyor. Beyinle yapılan işlere başka bir değer, vücut kuvveti ile yapılan işlere başka bir değer veriliyor. Gerçek anlamda hiçbir şey üretmeyen ama üretimi kontrol eden bir işçi tayfası türemiş oluyor ki bu tayfa kendi hayatını sürdürebilmesi ve gereksinimlerini yerine getirmesi için vücut kuvveti ile çalışanları zorbalıkla üretime zorluyor. Normalde üretmekten pek haz almayan ama yine de yaşamak için gerekli işlerin yapılmasını sağlamak zorunda kalan beyin gücü kendi konumunu korumak için baskı uygulayacaktır. Bu baskı değişik şekillerde kendini gösterir. Kendi bulunduğu durumunu zor ulaşılabilir konuma getirdiği takdirde hem otoritesine duyulan değer artacaktır, hem de o konuma ulaşmak için çabalayan insanların sayısı artacaktır. Zor elde edilen şeylerin değeri arttığı için üretken olmayan sınıfa dahil olanlar kendilerini ayrıcalıklı hissedeceklerdir ve diğer vücut gücü ile çalışan kesimi baskı altında tutmaya devam edeceklerdir.

Erişilmesi zor olması ve sınıfları ayıran sınırların çok keskin olması hem üretken olmadan para kazanmanın rağbet görmesini sağlayacaktır, hem de vücut gücü ile çalışanların değeri olmadığını. Sınıf değiştirmek için erişilmesi gereken çıtayı yükseğe asmak kendi içinde bir baskı unsuru oluşturabilir, başka bir unsur ise herkes tarafından kabul gören beyin gücüne verilen sınırsız güçten bahsetmek gerekiyor. Beyin gücü gücünü elde tutmak için şeffaf olmaktan kaçınacaktır. O emrettiği sınıfı sürekli kendinden bağlı kılacaktır ki haz edilmeyen vücut gücü ile yapılması gereken işler yapılsın. O beyni vücuttan ayırdı ve daha sonra edindiği bilgileri kendinde sakladı. Bilgileri saklamakla diğer sınıfı kendisinden bağımlı hale getiriyor, diğer taraftan da sınırsız güce sahip oluyor. Şeffaf olmadığı için hiç kimse onun sınırını da bilmiyor, o yetkisini istediği şekilde kullanıyor. Yetkisini bilinmezlikten alıyor. Bu nedenle onun “benim kim olduğumu biliyor musun?” sözü aslı itibari ile kendisinin sınırsız güce sahip olduğu manasına geliyor. 

Sınırı belli olmayan biri için insanlık sınırını aşmak çok kolay olur. O sınır da tanımaz. Onun sınır tanımaması ve hiç kimseye hesap vermemesi onu korku kaynağı haline getirir. Ellerinde tuttukları gücü koruma amaçlı aynı sınıfta olanlar birbirlerini kollarlar. Biliyorlar ki güçlerini sınır koymadıkları için alırlar. Böylelikle kendilerine korku salan sınırsız bir bölge inşa etmişlerdir. 

Ne kadar Doğan Cüceloğlu korku kültürünü tespit etmiş olsa bile hangi mekanizmaların onu ayakta tuttuğunu söylememiştir. Korku kültürünü anlamak için onun arkasındaki yatan mekanizmaların da anlaşılması şarttır. 

*

Turhan Erdal’ın yukarıda verdiğim mektubunda, kitapta benim yazdıklarımın ötesine geçen anlamlı yorumları da var. Sorduğu temel soru şimdi şu: Korku kültürünün devamını sağlayan, ayakta tutan mekanizma nedir? Bu soruyu bir başka yazımda ele almak, irdelemek istiyorum. Kendisine verdiği zaman ve emek için teşekkür ediyorum. 

Doğan Cüceloğlu (25.11.2013) 

Yorumlarınızı Paylaşın

GÖNDER

0 Yorum

  1. Henüz yorum yapılmamış.

İlgili kitaplar

Güncel Video

Çaresizlikten nasıl kurtuluruz?

‘İyimser’ ve ‘kötümser’ olmak arasındaki fark nedir? Çaresiz mi doğuyoruz? Neden depresyona giriyoruz?