Değişmek ve Değiştirmek (2)
"İnsanın kendi yaşamını kendi özgür iradesiyle yönetmesinin ötesindeki bütün seçenekler sağlıksızdır ve mutlaka yaşamın anlamından, coşkusundan ve gücünden kaybettirir."
Doğada sürekli değişim var. Gece ve gündüz birbirini izlediği gibi mevsimler de birbirini izler. Mevsimlere bağlı olarak ağaçların yaprakları filizlenir daha sonra sararır ve dökülür.
İnsanlar küçük bebek olarak dünyaya gelirler, çocuk olurlar, ergenlik ve yetişkinlik çağından sonra yaşlanırlar ve ölürler.
Garibaldi adında bir düşünür, “Hiçbir şeyi değiştirmemek için her şeyi değiştirmek gerekir,” demiş.
Demek ki doğanın tüm düzeni sürekli değişim üstüne kurulmuş.
Değişimi Reddedince
Değişimi reddedince yaşamla ilişkimizde tıkanmalar olur.
Bir kişinin sürekli kışlık elbiseler giymekte ısrar ettiğini düşünün; yazları sıkıntı çekecektir.
Nasreddin Hoca’ya yaşını sormuşlar, kırk beş yaşındayım, demiş.
Topluluktan birisi, “Hoca sen beş yıl önce de kırk beş yaşındayım dedin, nasıl oluyor bu?” diye sormuş.
Hoca, erkek adam sözünden dönmez, demiş.
Bu sözüyle Hoca, değişimi reddetmenin insanı gülünç duruma düşüreceğini ortaya koymuş.
Değişimi reddedince ilişkilerde tıkanmalar olur. On beş yaşındaki oğluna yedi yaşındaki bir çocuk muamelesi yapan anne veya babanın çocuğuyla ilişkisinde önemli sorunlar ortaya çıkacaktır. “Sen benim için hala küçük bir bebeksin!” diyen anneler ve babalar önemli bir hata içindeler. Çocuklarının değiştiğini görerek bu değişim içinde onunla ilişki kurmaları daha sağlıklı sonuçlar verecektir.
Değişim ya kişinin kendi içinde yer alır ya da yaşadığı ortamda ve ilişkilerinde. Bekar erkek evlenince koca olur, çocuğu olunca baba. Kişinin bekarlıktan kocalığa ve babalığa geçişi kendi özünde yer alan bir değişime değil, ilişkilerinde meydana gelen bir değişime işaret eder. Ama ilişkilerde meydana gelen bu değişim, kişinin kendi özünde karşılığını bulmazsa, zamanla sorunlar çıkmaya başlar. Koca olmaya hazır olmayan koca olunca, baba olmaya hazır olmayan baba olunca bu tür sorunlar ortaya çıkar.
Çocukları evlenen anne ve babalar, çocuklarının artık bekar olmadığını bilmeli ve ona göre ilişki kurmalıdırlar.
Değişim yaşamın özünde vardır. Değişimle dans etmesini bilince yaşam yaşanması zevkli bir süreç olur; değişime direnince yaşam çok stresli bir mücadele haline dönüşür.
Değişmek İstemek Başka, Değiştirilmek İstenmek Başka
Demek ki birey ister istemez değişim sürecinin içindedir ve yaşamında yeni aşamalara bu değişim sürecini özümseyerek ulaşır.
Her insan değişime farklı derecelerde uyum gösterir. Bazı insanlar yaşlandıkça daha huzurlu ve mutlu olurlarken, bazıları daha gergin ve hırçın olur. İnsanların değişime farklı uyum göstermelerinin altında ne gibi etkenler yer alıyor tartışması kendi başına önemli ve kapsamlı bir konuyu oluşturur. Burada bu konunun irdelenmesini yapmak istemiyorum. Burada, yaşamın doğal olarak getirdiği değişimlere uyum sağlamakla, bir başkasının isteğiyle değiştirilmek zorunda kalmak arasındaki farka dokunmak istiyorum.
Değiştirilmek durumunda kalan kişi bir dış gücün etkisi altında, kendisi istese de istemese de olduğundan farklı biri olmaya veya davranmaya zorlanıyor. Şu örneklere bir bakın:
Saçını kes.
Dersine çalış.
Dişini fırçala.
Kitap oku.
Mutfakta bana yardım et.
Ben konuşurken sözümü kesme.
Çok duygusal davranıyorsun, akılcı ol.
Bencil olma.
Odanı derli toplu tut.
Dışardan gelen bu tür komutlar kişiyi direnmeye götürür.
Neden direnmeye götürür?
Çünkü istenileni yaptığı zaman kendisi olmaktan uzaklaşacak, kendi gözünde başkası tarafından yönetilen bir robot haline gelecektir. Aklı değil, içi bunun farkındadır ve robot olmamak için mücadele eder.
Bu durumda kişi yeteri kadar korkutulmadıkça istenen davranışı yapmaz. Korkutulan kişi artık sizinle doğal ilişki içinde olan biri olamaz.
Şimdi itirazları duyar gibi oluyorum: “Kişinin gerçekten saçını kesmesi, dersine çalışması, dişini fırçalaması, kitap okuması gerekiyorsa ne yapalım? Bu kişi kendiliğinden bunları yapar hale gelinceye kadar oturup bekleyelim mi?”
Hayır oturup beklemeyelim. Kişiyle iletişim içinde olalım, ama, bu iletişimi nasıl kuracağımızı bilelim.
Yukarıdaki örneklerin her birinde komutlar kişinin dışından geliyor. Birisinin bana, “Saçını kesmen gerekiyor,” demesi dıştan gelen bir komut. Ama, benim kendime, “Saçımı kesmem gerekiyor,” demem içten gelen bir istek.
İletişimin amacı, değişim konusunu içten gelen bir istek haline getirmek olmalıdır.
Böyle söyleyince manipülatif, insanı kullanan bir tutum içinde düşündüğüm sanılabilir. Başka türlü nasıl söyleyeceğimi bilemediğim için böyle söylüyorum. Kişi belirli bir yöne doğru itildiğini, zorlandığını, kullanıldığını hissedince direnç göstermeye başlar ve özgür iradesi içinde kendisi için en iyi olanı aramaktan vazgeçip, “onların dediğini yapmayacağım!” inatlaşması içine girmeye başlar.
Değişmesini istediğimiz kişiyle iletişim kurarken şunları hiç unutmamalıyız:
1. Kişinin kendisi gerçekten istemedikçe sürekli ve tutarlı bir değişim elde edilemez;
2. Kişiyi zorlayarak yaptırılan değişimler, o kişinin özünü ve o kişiyle var olan ilişkiyi zedeler ve gelecekteki işbirliği olanağını zorlaştırır;
3. Değişim için seçilecek en önemli yol, kişinin o değişimi istemesine olanak sağlamak ve değişimi istemesine yardımcı olmaktır.
“Saçını kes” demek yerine, öyle bir iletişim oluşturulmalıdır ki, birey saçını kesme ve kesmeme seçimlerinde serbest olduğunun farkına varmalıdır. Ve bu farkına varışın içinde önünde iki farklı seçenek olduğunu görebilmelidir. Bu seçeneklerden biri saçını kesmemek, diğeri de saçını kesmektir. Ve kararı özgür iradesiyle kendisi verecektir. Saçını kesmediği zaman oluşturacağı yaşamın anlamı, coşkusu ve gücü ne olacaktır? Saçını kestiği zaman yaşamın anlamı, coşkusu ve gücü ne olacaktır? Bu konuda oluşturulan iletişimde ona bilgi ve örnekler verilerek iki seçeneği daha geniş ve derinlemesine değerlendirme olanağı vermek amaçlanır. Hepsi bu kadar. Onun yerine karar verilmez. Birey karar almada özgür olduğunu bilir.
“Dersine çalış” demek yerine, öyle bir iletişim oluşturulmalıdır ki, birey dersine çalışma ve çalışmama seçimlerinde serbest olduğunu bilmeli ve dersine çalışmadığı zaman oluşturacağı yaşamın anlamı, coşkusu ve gücüyle, çalıştığı zamanki yaşamın anlamı, coşkusu ve gücünü karşılaştırabilmelidir. Tabii kararın sorumluluğu kendisinin olacaktır.
‘Dişini fırçalama,’ ‘kitap okuma,’ ‘mutfakta yardım etme’ gibi bütün değişim konularında aynı yaklaşım kullanılabilir.
İnsana saygı duyulan ilişkilerde değişim konusuna başka türlü yaklaşılamaz. İnsanın kendi yaşamını kendi özgür iradesiyle yönetmesinin ötesindeki bütün seçenekler sağlıksızdır ve mutlaka yaşamın anlamından, coşkusundan ve gücünden kaybettirir.
Doğan Cüceloğlu (22/07/2006)
0 Yorum