Bunalan Öğretmenler (3)
"Bu öğrencilerde sınıfta kalma korkusu yok, gelecek kaygısı yok, amaç yok, hedef yok. Kendilerine ve geleceklerine değer vermedikleri için derslerle ne için ilgilensinler ki..."
Bu yazımda öğretmenlerin yazdığı mektupları irdelemeye devam ediyorum. İlk yazımda, çok çabuk ve sürekli ağlayan öğrencilerin ağlamasından bunalan bir stajyer öğretmenin – ben ona “sıkılan öğretmen” adını vermiştim – mektubunu ele almıştım. Geçen haftaki ikinci yazımda, “önemseyen” adını verdiğim ve öğrencilerin oyun arkadaşları bulamamasından yakınan öğretmenin mektubunda dile getirdiği konuyu ele almıştım.
Bu yazımda “disiplin” adını verdiğim öğretmenin mektubunu ele almak istiyorum. İlk yazımda yayınladığım mektubu şimdi kısaca özetlemek istiyorum:
“Disiplin” sorunu olan öğretmenin bunalımının temelinde bazı temel konular yatıyor. Bunlardan ilki öğrencileri ile baş edememek. Öğrenciler öğretmeni eğlence unsuru olarak görüyorlar, kızdırmaya çalışıyorlar ve kızdırınca kaleyi fethetmişçesine övünüyorlar. Öğretmen arkadaş gibi yaklaşınca olmuyor, ceza veremediği için despotluk da işe yaramıyor.
“Disiplin” sorunu olan öğretmenin dile getirdiği çok önemli bir sorun daha var: Bu öğrencilerde sınıfta kalma korkusu yok, gelecek kaygısı yok, amaç yok, hedef yok. Kendilerine ve geleceklerine değer vermedikleri için derslerle ne için ilgilensinler ki… Öğretmen onların yaşamına anlam katacak bir şey söylemek ya da yapmakta zorlanıyor. “Bunlara nasıl eğitim vereceğiz biz? Onlar için her şey anlamsız!” diyor.
Aynı öğretmen, yazdığı bir başka mektupta, öğrencilere ne zaman ne diyeceğini ve ne yapacağını bilemediğini dile getirmiş ve kendi aralarında tartışan bir grup öğrencinin yanına gidince, “siz karışmayın” diyen öğrencilerin olumsuz tepkileriyle karşılaştıklarını ifade etmiş; “Böyle bir durumda ne yapabilirdim?” diye soruyor.
***
Bana öyle geliyor ki bu tür sorunlar Türkiye’de birçok öğretmenin karşılaştığı temel sorunlardır: 1- Söz dinlemeyen haşarı öğrenciler; 2- Dersle, öğrenmeyle, gelişmeyle ilgilenmeyen amaçsız öğrenciler ve 3- Öğrencisiyle ne zaman nasıl ilişki kuracağını şaşırmış öğretmenler.
Ben yurt dışında uzun yıllar kalmış biriyim; Kaliforniya’da yirmi yılı aşkın kaldım ve orada üç çocuk yetiştirdim. Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki, dünyanın dört yanından gelmiş insanlardan oluşan o yörenin toplumunda devlet okullarında bu sorunların hemen hemen aynısı var. O nedenle varlıklı aileler çocuklarını devlet okullarına değil, eğitim kalitesiyle bilinen özel okullara gönderirler. Ben çocuklarımı özel okullara gönderecek parasal güce sahip değildim, o nedenle devlet okullarına gönderebildim. Ne var ki, bütün sorunlara rağmen çocuklarım o devlet okullarında iyi bir eğitim alabildiler ve bilinen iyi üniversitelerde okuyarak meslek hayatlarına atıldılar.
Şimdi baktığım zaman şunu görüyorum; Kaliforniya’da devlet okullarına giden orta ve lise öğrencilerin sınıfa getirdiği sorunlar, bizim öğrencilerimizin sınıfa getirdiği sorunlardan daha az değil. İki toplumun o yaştaki öğrencilerinin sorunları ve o sorunların okul ve sınıf ortamına yansıması çok benzer. İki ülke arasında farklı olan okulun konumu, yapısı, yönetimi ve öğretmenleri. Öğrenciler benziyor, ama diğerleri benzemiyor.
Okulun çok geniş arazilerde, spor alanlarının olduğu, bol yeşillik, ağaçlık ortamlara konmuş. Mimarisi hapishane ya da kışla görünümünden uzak, gösterişsiz, basit, ağaç ve otlarla çevrilmiş, insanı rahat ettiren bir mimari. Nereye baksanız çocukların koşup, hoplayıp, itişip kakışıp, bağırıp çağırıp kendini ifade edebileceği bir boş alan var. Hemen hemen hiç beton zemin yok.
Yönetim öğrencinin kendisiyle ve ailesiyle iletişim içine girmeye ve iletişim içinde kalmaya çok ama çok özen gösteriyor. Bunun için sürekli tiyatro, müzik, folklor, gezi, sergi, özel kültürel faaliyetler var ve öğrenciler bu alanlarındaki faaliyetlerini mükemmeli aramadan ellerinden ne gelirse yapıp sergiliyorlar. Böylece bol bol alkışlanma, tanınma, konuşulma olanakları buluyorlar. Her bir faaliyet içinde öğretmenler bilinçli şekilde öğrencilerin velilerini takip ediyorlar ve kişisel ilişki geliştiriyorlar. Öğretmenlerin terfisinde velilerle kurduğu ilişkilerdeki başarı da hesaba alınıyor.
Öğretmenler yetiştirilirken oldukça karmaşık bir kültür zemininden gelen “ergen” yaştaki insanlara öğretmenlik yapacakları bilinciyle yetiştiriliyorlar ve sürekli öğretmenleri yeni bilgi ve becerilerle beslemeye özen gösteriyorlar. Üniversitelerin eğitim fakülteleri öğretmenlerle yakın ilişki içinde ve sınıfları birer eğitim araştırma laboratuarı gibi kullanıyorlar.
Türkiye’de ergenlere öğretmenlik yapan birinin farkında olması gereken neler var?
Konuyu irdelemeye önümüzdeki hafta devam edeceğim.
Gönlünüzce bir hafta diliyorum. Geçenlerde bir müzisyen arkadaşım, bana yazdığı mektupta, “gürül gürül yaşıyoruz” diye her şeyin yolunda gittiğini ifade etmiş. Çok hoşuma gitti. Ben de şimdi sizin için o ifadeyi kullanmak istiyorum.
Gönlünüzce, gürül gürül yaşayın.Sevgiler,
Doğan Cüceloğlu (21/01/2007)
0 Yorum