Bir Sohbet Oluşturmak… Ve Sohbet İçinde Kalabilmek (9)
"Bir insanla paylaştığınız zeminler kadar iletişim kurabilirsiniz."
Paylaşılan zeminler iletişimin temelidir.
Seminerlerimde, şu anda birbirimizi anladığımıza göre bazı müşterek zeminlerimiz var; sizce bunların içinde en temel olanı nedir, diye sorduğumda, kişiler mekanı, konuyu, birlikte çalıştıkları şirket ismini verirler. Bu noktayı açıklayabilmek için hiç ikaz etmeden İngilizce konuşmaya başlıyorum. Hayretle yüzüme bakan kişilere İngilizce, “Şu anda konuştuğum dili biliyorsanız, bildiğiniz oranda beni anlıyorsunuz; hiç bilmiyorsanız hiç, biraz biliyorsanız biraz anlıyorsunuz,” diyorum ve Türkçe, “Öyle değil mi?” diye bitiriyorum. Gülüşüyoruz.
Evet, bir insanla paylaştığınız zeminler kadar iletişim kurabilirsiniz. Aynı dili konuşuyor olmak bunların en belirgin örneği. “Sizin İngilizce bilmediğinizi bile bile size bu dilde konuşmakta ısrar etsem sizinle iletişim kurma olasılığım azalır mı, artar mı?” diye sorduğumda herkes “azalır” diyor.
“Sizin İngilizce bilmediğinizi bile bile size bu dilde konuşmakta ısrar etsem size saygılı davranmış olur muyum?” diye sorduğumda “hayır” diyorlar.
“Sizin İngilizce bilmediğinizi bile bile size bu dilde konuşmakta ısrar etsem sizinle iletişim kurmaya önem veren biri olarak beni görür müsünüz?” diye sorduğumda da “hayır” diyorlar.
Yukarıda anlattıklarımdan da anlaşılacağı gibi, başarılı iletişim için müşterek zeminler gerekli. O nedenle, kadınlara konuşacak biri kadınların gözünden olayları anlamlandırmasını bilmeli. Bilmiyorsa, bilmediğinin farkında olmalı ve biliyormuş gibi konuşmamalı. Futbolseverlere konuşan biri hiç futbol seyretmeyen biri olmamalı. Belirli bir dini inanca sahip gruba konuşacak insan onların inançlarını, bilgilerini ve konuşmacı olarak kendisinden ne beklediklerini bilmeli.
Bilmezse ne olur?
Çok muhtemelen stresli ve başarısız bir konuşma yapar ve adı “kötü”ye çıkar.
İki mühendis birbiriyle konuşmaktan zevk alırken çevresindekiler sıkıntıdan patlayabilirler. İki bankacı borsa hareketlerini ve ekonomik durumu değerlendirirken birbirleriyle zevkli bir sohbete dalmış olabilirler. O grupta bulunan ve ekonomik konularla ilgilenmeyen bir heykeltıraş ya da ressam bu konuşmaları çok sıkıcı bularak konuyu sanata getirmeye çalışabilir.
Ailede karı koca, anababa çocuk paylaştıkları zeminler kadar birbirlerini anlayacaklardır. O nedenle aynı yörede büyümüş insanlar birbirlerinin ne demek istediklerini daha iyi anlarlar. İnsanların paylaştıkları normlar, kurallar, değerler, gelenek ve görenekler o toplumun tarihi içinde yavaş yavaş oluşmuş çok önemli müşterek zeminleri oluştururlar. Tarih ve bu tarih içinde oluşmuş kültür insanları birbirlerine bağlayan çok önemli bir yaşam etkenidir ve aynı coğrafyayı paylaşan insanların olaylara benzer anlamlar vermelerini sağlar. Bu neden, insanların hemşerileriyle daha derin ve zevkli sohbetler oluşturmasının temelinde yatar.
İlerde yaşamını birlikte geçirmeyi düşündüğü bir insanı seçerken ortama getirilmesi gereken en önemli bilinç müşterek zeminlerin, paylaştıkları değerlerin farkındalığıdır.
Bir okurum bana şu soruyu sormuş:
İlişkilerde eğitim farkı önemli midir? Eğitim seviyeleri farklı olan iki bireyin anlaşması mümkün değil midir? Kişinin kendini geliştirmiş olması eğitim farkının getirdiği ya da getirebileceği sorunları ortadan kaldıramaz mı? Birey sadece okullarda mı kendini geliştirir? Toplumda dile getirilen’ davul bile dengi dengine’ gibi deyimler ne kadar doğrudur? Teşekkürler.
“Davul bile dengi dengine” deyimi ne anlama geliyor? Bana göre, algılama zeminlerinin ortaklığı, eşlerin arasındaki iletişimin temelini oluşturur, anlamına geliyor.
Bu bir gerçek.
Ama eğitimli iki kişinin çok temel değerler ve zevklerde müşterek zeminleri olmadığı gibi, biri eğitimli diğeri eğitimsiz iki kişi çok temel değerlerde -paranın anlamı ve değeri, komşuluğun anlamı ve değeri, çocuklarla ilişki kurmanın anlamı ve değeri, müzik ve şiir anlayışı gibi – benzer olabilirler.
Ne var ki iyi eğitim almış birinin edebiyat anlayışı ve okuduğu kitaplar, boş zamanını değerlendirme biçimi, din anlayışı ve çevreye duyarlılığı çoğu kez eğitim almamıştan gerçekten farklı olmaktadır.
Ben kendi çevremde birbirlerine gençliğin coşkusu içinde yakınlaşmış ve aşk her şeyi çözer anlayışı içinde hayatlarını birleştirmiş insanlar tanıdım. Çoğunlukla mutsuz olduklarını ve zamanla birbirlerinden uzak durmaya başladıklarını gördüm. Mutlulukla sonuçlanan az sayıda birlikteliklerde eğitimsiz kişi ciddi şekilde kendini eğitime almış ve bazı durumlarda eşini geçebilmiş kişilerdi.
Diyeceksiniz ki, “neden gençler bu farklara rağmen birlikte olmak istiyorlar?” Cevap biyolojide yatıyor. O yaşlarda cinsellik kesinlikle aklın önündedir ve o nedenle ergenlerle, gençlerle sohbet içinde olmak çok önemlidir. O yaşlarda biyolojik zeminli cinsel dürtü “sevgi” sanılır ve bu cinsel enerji ortadan kalkıncaya kadar -ki o da evlendikten sonra ancak iki üç ay sürüyor- doğru kararı verdiklerinden yüzde yüz emin olurlar.
Bir başka mektup:
Benim 13 yaşında bir kızım var şu an geçiş dönemini yaşıyor ona ne gibi yardımlarda destekte bulunabilirim her şeyini benimle paylaşmasını istiyorum mesafem nasıl olmalı?
13 yaşında bir kızın gözüyle yaşamı görebiliyorsa, o zaman onunla konuşmaya başlar. Ama neden her şeyini annesiyle paylaşmasını istiyor? Bir birey olarak, bir genç hanımefendinin kendine özgü gizemi, mahremiyeti olmasına bu duyarsızlık neden? Duyarsızlığın kaynağında aslında onun yaşamına onun gözüyle bakamama yatıyor.
Annenin kendi yaşamında bazı gizemler, mahremiyet yok mu? Her insan gibi annenin de kendine özgü bireysel gizemleri, sırları, mahremiyeti olabilmeli.
Demek ki anne kızının yaşamı onun gözüyle görecek, bu bir. Gördüğüne duyarlı ve saygılı olacak; bu da iki.
Çerçeve büyük ama gerçek aynı.
İki insanın yaşamı benzer algılaması ve anlamlandırmasının temelinde paylaştıkları zeminler olduğu gibi, iş yaşamında bir şirketin çalışanlarının işlerine anlam vermelerinin temelinde şirketin vizyonu yatar. Şirketin vizyonu şirket çalışanlarının paylaştıkları zemin olmalıdır. Bu vizyon nasıl oluşturulur sorusu önemli bir sorudur ve şirket liderinin bu sorunun yanıtını iyi bilmesi gerekir.
Bir kent yönetiminin vizyonu yoksa gecekondulaşma ve çarpık şehirleşmeden kurtulamazsınız.
Bir ulusun vizyonu o ulusu ulus yapan temel öğedir. Özdeşliğini dinden almış bir topluluk cemaattir. Özdeşliğini ulus olmaktan almış bir topluluk ise millettir.
Atatürk’ün bize en önemli armağanı, demokratik, çağdaş, özgürlükçü ve laik Türkiye Cumhuriyeti vizyonudur. Şu an verilen kavga, bu vizyonun yaşayan, geçerli ortak vizyon olarak ayakta kalması için veriliyor.
Avrupa Birliği esas itibariyle paylaşılan bir vizyondur. Bu vizyonun üzerine oturduğu temel değerleri kendi toplumumuzda yaşatıp yaşatmama önümüzdeki önemli seçeneklerden biridir.
Boşanan çiftler ve çocuklar
Avrupa Birliği, ulus ve şirket gibi makro birlikteliklerde paylaşılan zeminlerin, yani vizyonun öneminden şimdi daha ufak, mikro ilişkilere, bireylerin dünyasına geçelim.
Çocuk 7 aylık küçük biri olabilir; verdiğiniz karar onun yaşamını etkileyecekse olaya onun gereksinmeleri, yani onun gözüyle bakarak, tedbirler alarak karar vermek gerekir.
Merhabalar, ben eşinden ayrılma sürecinde olan bir anneyim. Bebeğim henüz çok küçük yedi aylıktı (isim gizli) eşimle ayrı yaşamaya başladık. Sonbahar ve kış geçirdik babamızdan ayrı. Havalar soğuk gerekçesi ile bebeğimizi görmek istemedi babası. Son bir aydır her hafta sonu üç saat kadar görüyor. Bebeğimin ne hissettiğini bilemiyorum erkeklere ilgisi çok; dışarıda gördüğü her adama dayı diyor ve kucağına gitmek istiyor. Babasını dört aydan sonra görünce yabancılamadı ama yine de sanki kırgın gibiydi onu gördüğüne pek sevinmedi gibi, ama tabi tam olarak bilemiyorum. Hocam nasıl etmeli ne yapmalı da onu bu süreçte yaralamadan ve gelecekte de yoksunluğunu hissetmeden az zararla yaşatırız. Şimdiden teşekkürler. (isim gizli.)
Çok önemli bir durum. Şükürler olsun anne geç de olsa farkına varmış durumda. Doğru olan ayrılmadan önce ayrılacak çiftin bunu konuşarak birlikte bir karar alması ve çocuğun en az olumsuz etkisini birlikte hazırlaması olacaktı. Önerim, eski eşinizle birlikte oturun, konuşun ve bir uzmandan danışmanlık alarak yapılan önerileri uygulayın.
Değerli okurlarım bunun konumuzla ilgisi ne, diye aklınıza bir soru gelmiş olabilir. İlgisi şu: 1- bu bebeğin gözüyle olaya bakmadıkça ve onunla paylaştığınız zeminleri keşfetmedikçe bu bebekle iletişim içine giremezsiniz ve onun için yararlı davranışları bulamazdınız; 2- Boşanan karı kocalar, boşandıktan sonra çocuklarıyla nasıl ilişki kuracaklarına kendi başlarına teker teker değil, hem çocuklarla hem de kendi aralarında konuşarak karar vermeliler ve verdikleri bu karar onları bağlayan nitelikte olmalı ve geleceklerini bu vizyon üzerine kurmalılar.
Gelecek haftaki yazımda şimdiye kadar yazdıklarımı gözden geçirerek bir sohbet oluşturmak ve sohbet içinde kalabilmenin koşullarını özetleyeceğim.
Doğan Cüceloğlu (06.05.2007)
1 Yorum