Bir Sohbet Oluşturmak… Ve Sohbet İçinde Kalabilmek (6)

"Suçluluk duygusunun kaynağını anlaman gerek. Çünkü bu suçluluk duygusundan kurtulmadıkça senin kendini sevmen mümkün değil."

“Ben kendimi sevmiyorum; kendimi sevmem için ne yapmam gerek?” diye sordu.

Seminer sonrası beni kapıda yakalayan üniversite öğrencisi genç delikanlı hüzünlü gözlerle, yalvarırcasına bana bakıyordu.

“Sitede yazılarımı takip ediyor musun?”

“Bir siteniz olduğunu bugün öğrendim, şimdiden sonra takip edeceğim,” dedi. Konuşmamız şöyle sürdü:

“Kendini suçlu mu hissediyorsun? Kendini sevmemenin altında suçluluk duygusu mu yatıyor?”

“Evet!”

“Kısaca anlat!” dedim ve onu yalnız konuşabileceğimiz bir köşeye çekmeye çalıştım. Çevredekiler durumu anladılar ve biraz rahat konuşabileceğimiz bir mekan verdiler.

“Annem, babam benim okumam için seferber oldular; kendileri sıkıntı çekti, beni en iyi okula ve dershaneye gönderdiler. Bütün istedikleri tıpta okumamdı. Tıbbiyeyi kazandım, ama sevemedim. İki yıl okuduktan sonra gizlice yeniden sınava girdim, şimdi psikolojik danışma ve rehberlikte okuyorum, ama onlara söylemeye cesaret edemiyorum. Çok büyük suçluluk duyuyorum ve bu yaptığımdan dolayı kendimi sevemiyorum. Sanki cehennem azabı çekiyorum!”

“Doğru; gerçekten cehennem azabı yaşıyor olmalısın!”

“Ne yapmam gerek?”

“Anlaman gerek!”

“Efendim?”

“Anlaman gerek!”

“Neyi anlamalıyım?”

“Suçluluk duygusunun kaynağını anlaman gerek. Çünkü bu suçluluk duygusundan kurtulmadıkça senin kendini sevmen mümkün değil. Kurtulmak için de suçluluk duygusundan kaçman, örtbas etmen, yokmuş gibi davranman işe yaramaz. Önce o duygunun temellerini anlaman gerek! Bana ilk sorduğun soru suçluluk duygusuyla ilgili değildi, farkındasın değil mi?”

“Hayır değilim.”

“Ben kendimi sevmiyorum; kendimi sevmem için ne yapmam gerek?” ” diye sordun. Hatırlıyorsun değil mi?”

“Evet, hatırlıyorum.”

“Ben kendimi suçlu hissediyorum bunun için de sevmiyorum; kendimi sevmek için ne yapmam gerek?” ” diye sorsaydın, sorunun temelinin bilincinde olduğunu düşünürdüm. Ama sen kendini sevmediğinin farkındasın ve ondan kurtulmak istiyorsun. Ama temelde yatan süreç suçluluk duygusu.”

“Haklısınız.”

“Şimdi senin yapman gereken suçluluk duygusunun nereden geldiğini keşfetmen.”

“Temelini biliyorum; annem ve babamı hayal kırıklığına uğrattım; onların hayallerini boşa çıkardım. Hayırlı bir evlat olamadım.”

“Ve onlar henüz bunun farkında değiller!”

“Esas beni ezen de o. Korkakça davranıyorum; yani aslında korkak biriyim ama cesurca davranıyorum.”

“Biraz açar mısın?”

“Yeniden sınava girerek cesur davrandım. Ama ne yeniden sınava girmek kararımı ne de sınav sonucu girdiğim yeni bölümümü onlara söyleme cesaretini gösteremedim.”

“Cesurmuş gibi davranıyorsun, ama kendi gözünde cesur değilsin. Hem ananı babanı hayal kırıklığına uğrattın, hem de kendini. Kendini böyle mi görüyorsun?”

“Evet, sanırım öyle. Kafam karışık ve en farkında olduğum şey, kendimi sevmediğim duygusu. Bu da cehennemdeyim duygusu yaratıyor.”

“Bu kafa karışıklığından, suçluluk duygusundan, kendine olan sevgisizlikten kurtulmak, bu olumsuzluklardan özgür olmak istersin, değil mi?”

“Hem de nasıl isterim! Benim için cennet veya cehennemde yaşamak arasındaki fark kadar önemli.”

“O zaman benim internet sitesindeki makaleleri okumaya başla ve önce kendinle bir sohbet başlat. Daha sonra bu sohbeti devam ettir.”

“Bu konuyu ele alacak mısınız?”

“Alacam, makalemin başlığı, ‘Gerçek özgürlük algılama özgürlüğüdür’ olacak. Takip et.”

“Edecem!” dedi ve ben şimdi yazıyorum.

Gerçek özgürlük algılama özgürlüğüdür

Bana soru soran üniversiteli öğrenciye, kafası karışık kelimelerinden türeterek Kafkar adını verelim. Kafkar küçük bir çocukken olduğu ile olması gerektiği hakkında bir farklılık yoktu; o neyse oydu. Büyürken ona toplumun 5n1k’sı öğretildi. Kime, nerede, ne zaman, nasıl, ne kadar, ne yapacağı, söyleyeceği, düşüneceği, hissedeceği öğretilmeye başlandı. Böylece zamanla Kafkar farkına varmaya başladı ki, bir yaptığı var bir de yapması beklenen var. Kafkar eve gelenlerin elini öpmek ve onların yanında oturmak istemiyordu, ama annesi babası ona gelenlerin elini öpmesini ve bir süre odada oturmasını söyledi. Dışarıda oynamak istediğinde oturup ev ödevini bitirmesi gerektiğini öğrendi. Böylece Kafkar sürekli bir çelişki yaşamaya başladı. Kendi istediğini yaptığında, söylediğinde, düşündüğünde “bencil,” “düşüncesiz,” “yaramaz,” “sevimsiz,” “kötü” olduğunu hissetmeye başladı. Kendini “kötü” hissetmemek için kendinden beklenenleri yapmaya daha çok özen göstermeye başladı. O zaman da içinde bir şevksizlik, anlamsızlık, coşkusuzluk yaşamaya başladı. Ya coşkusuz ve anlamsız bir yaşamı seçecekti ya da kendini kötü hissettiği bir yaşamı.

Yaşamının anlamı bu muydu? Bu yaşamda insanın gerçekten kendisi olarak mutlu olması mümkün değil miydi?

Canın gereksinmelerinden en temeli, ait olma ve birey olma gereksinmesindeki dengedir. Can hem ait olmak ister, hem de bağımsız bir birey olmak ister. Çocuk yürürken elini tutturmak istemez ama senin yakınında bulunmanı ister.

Kafkar’ın içinde yetiştiği aile ortam, anababası ona şu mesajı vermiş: ya elimi tutarsın ya da ben buradan çeker giderim, yalnız kalırsın.

Kafkar annesi ve babasıyla ilişki içinde olmaya önem veriyor, onların kendi yaşamında yer almasını istiyor ama sürekli elinin tutulmasını istemiyor.

Kafkar sorununu nasıl çözecek?

Farkına vararak.

Neyin farkına vararak?

Canın önemli bir gereksinmesinin ait olma ve birey olma gereksinmesi olduğunun farkına vararak, bir. Böylece hem annesi ve babasıyla birlikte olmak, hem de kendi yaşamını yaşamak istemenin çok doğal ve sağlıklı olduğunu görmüş olacak.

Kendi anne ve babasının kendilerine ait özelikleri nedeniyle, kendilerindeki bazı eksiklikleri ört bas etmek, gidermek amacıyla kendisinin eline sıkı sıkı yapıştıklarının farkına vararak, iki.

Kendisi ait olma baskın bir ortamda yetiştiği halde, yaşamını sürekli böyle yaşama zorunda olmadığını, isterse kendi yaşamını kendi yaptığı seçimlerle yaşayabileceğinin farkına vararak, üç.

Ama bütün bu farkına varışlar, kendi koşullanmalarının ötesine geçerek gerçekleşebilir. Yani Kafkar, kendi içinde yetiştiği ortamın koşullandırılmalarının ötesine geçemeyip, tüm algılamalarını aile ortamında öğrendiği 5n1k zeminleri içinde yaparsa, o koşullamalar dışarıdan bakma özgürlüğüne ulaşamayacaktır. Yani Kafkar yaşamla ilgili algılama seçeneklerinden mahrum kalacaktır.

Sıradan insan bu anlamda kültür robotudur. Ve Kafkar kendi yetişme ortamının kendisini koşullandırmasının farkına varmadığı sürece sıradan bir kültür robotu olmaktan kurtulamayacaktır.

Sıradan insan geçmişinin tutsağıdır ve kendi algılamalarının arkasında yatan zeminlerin farkına varmadıkça algılama özgürlüğüne kavuşmayacaktır. Algılama özgürlüğü tüm özgürlüklerin temelidir.

Çünkü düşünce, söz ve davranışlarımız algılarımız üzerine inşa ederiz.

Kafkar gözlemleyen bilinç düzeyine erişmedikçe gerçek özgürlüğünü bulamayacaktır.

Gözlemleyen bilinç nedir?

Gözlemleyen bilinçle ilgili irdelememizi önümüzdeki haftaya bırakıyorum.

Doğan Cüceloğlu (15.04.2005)

Yorumlarınızı Paylaşın

GÖNDER

2 Yorum

  1. Zeynep ErdoğanHocam Özlemle her kelimeniz çok değerli.
  2. Fatih İbrahim KaracaBirey olma ait olma dengesini sağlamak çok önemli ancak çok kolayda değil çünkü dinamik bir süreç. Bu dengenin sağlanması için insanın farklılıklar ve değişim karşısında sürekli bilinçli hareket etmesi ve farkındalığının üst seviyede olması gerekir.
Güncel Video

Çaresizlikten nasıl kurtuluruz?

‘İyimser’ ve ‘kötümser’ olmak arasındaki fark nedir? Çaresiz mi doğuyoruz? Neden depresyona giriyoruz?