Öfkeli misiniz?

“Doğan Bey, telefondaki kız kendi yaşamında kendisi olarak var olmak istiyor, bu hakkı değil mi, neden onu değiştirmek istiyorsunuz?”

Yakındaki bir şarküteriden telefonla sipariş verirken dikkatimi çekti, telefondaki genç kızın sesi soğuk, bıkkın ve öfkeliydi. Sanki sesi, “Allah senin de belanı versin, canımı sıkıyorsun, defol git, bir daha da arama!” diyordu. Bu izlenimimle ilgili bir şey söylemedim. İsteklerimi yazdı ve telefonu kapattık. On dakika da gelebilecek sipariş, yarım saat geçti, hala gelmedi. Yeniden aradım. Aynı ses ve tonlama ile, birçok sipariş olduğunu, bu gecikmenin doğal olduğunu söyledi. Dayanamadım sordum: 

– Sizi kızdıracak bir şey mi yaptım? Telefonla sipariş vermek istenmeyen bir şey mi? 

– Hayır! 

– Bana öfkeli misiniz? 

– Hayır! 

– İşinizden mi nefret ediyorsunuz? 

– Hayır! 

– Hanımefendi keşke konuşmanızı kaydetseydim ve sizinle birlikte dinleseydik. Konuşmanızın nasıl duyulduğunu bilmeniz mesleğiniz ve sosyal yaşamınız için çok önemli. 

– Siz beni yanlış anladınız!

– Peki, efendim, iyi günler, dedim ve konuşmayı bitirdim. 

Bu şarküterinin yönetim merkezine bir uyarı mesajı yazmayı düşündüm, sonra vazgeçtim. Bu genç kız, içinde büyüdüğü ailede böyle yetişti; başka türlü biri olması mümkün değildi. Yönetime yazacağım uyarı mesajı işinde başarısız olmasına yol açabilir; bu adil değil, dedim. Telefondaki genç bayana, kabul ederse, İçimizdeki Çocuk kitabını imzalayıp vermeye karar verdim. Düşündüm ki bu kitabı okuyarak geçmişiyle ilgili bir iç yolculuğa çıkıp kendini daha yakında tanımaya başlayabilir. 

Bir gün sonra şarküterinin önünden geçerken içeri girdim, kendisiyle tanıştım. “Siz telefondaki o kişi misiniz,” dedi. Evet, dedim. “Siz beni yanlış anladınız!” dedi. Kendisi İstanbul’daki bir üniversitede Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünü bitirmiş ve şimdi aynı bölümde yüksek lisans yapıyormuş. Yüzüme bakarak, “Siz beni yanlış anladınız!” derken, kendi verdiği mesajlarından bihaber olduğunu görebiliyordum. İzin verirse kendisine bir kitap göndermek istediğimi söyledim; kabul etti, adını verdi. 

Bu kitabı ona göndermekle onu Yaşam Ekibimin Üyesi olarak gördüm. (Yaşam Ekibi kavramı önemli bir kavram; bununla ilgili ayrı bir makale yazmak istiyorum.) Verdiğim karardan mutlu bu öyküyü öğle yemeğinde değerli asistanıma anlattım. Şöyle beni bir süzdü, gülümsedi ve “Doğan Bey, telefondaki kız kendi yaşamında kendisi olarak var olmak istiyor, bu hakkı değil mi, neden onu değiştirmek istiyorsunuz?” dedi. Hayretler içinde baka kaldım! Benim asistanım, gülümseyerek yüzüme bakarak bunu söylüyor ve dikkatli olmam gereken bir yöne işaret ediyordu. 

Kısaca size bilgi vereyim: Ben konuşmalarımda ve değerlendirmelerimde, bir insanın ailede, iş yerinde, toplumda kendi yaşamında kendisi olarak var olabilmesinin (KYKOVO) altını çizerim. Bir çocuğun, çocuk olarak kendi yaşamında kendisi olarak var olma hakkı üstünde durur, ana babaların dikkatini çekerim; bir kadının toplumda bir kadın olarak kendi yaşamında kendisi olarak var olabilme hakkı kavramının altını çizerim. Kendi yaşamında kendisi olarak var olma hakkına inanıyor muyum? Evet, ama Gerçek Özgürlük kitabımda açıkladığım gibi, bunun koşulları var. 

Nedir bu koşullar? Yarın ki yazımda bu konuyu ele alacağım. 

Doğan Cüceloğlu (04.10.2015) 

Yorumlarınızı Paylaşın

GÖNDER

0 Yorum

  1. Henüz yorum yapılmamış.

İlgili kitaplar

Güncel Video

Çaresizlikten nasıl kurtuluruz?

‘İyimser’ ve ‘kötümser’ olmak arasındaki fark nedir? Çaresiz mi doğuyoruz? Neden depresyona giriyoruz?