Dağlıca

DAĞLICA’da şehit düşen ve yaralanan askerlerimizle ilgili haberleri duyunca içim yandı. Şehit düşen askerlerimizin anne ve babalarının, yakınlarının, dostlarının acılarını içimde hissediyorum. O gençlerle ve onların anne ve babalarıyla Anadolu’nun değişik köşelerinde yaptığım konuşmalarda, verdiğim seminerlerde göz göze geldik, birbirimize gülümsedik, kucaklaştık, gönül bağı kurduk. Ve şimdi onları bir daha göremeyeceğimi, kucaklayamayacağımı düşünmek içimi yakıyor.  […]

DAĞLICA’da şehit düşen ve yaralanan askerlerimizle ilgili haberleri duyunca içim yandı. Şehit düşen askerlerimizin anne ve babalarının, yakınlarının, dostlarının acılarını içimde hissediyorum. O gençlerle ve onların anne ve babalarıyla Anadolu’nun değişik köşelerinde yaptığım konuşmalarda, verdiğim seminerlerde göz göze geldik, birbirimize gülümsedik, kucaklaştık, gönül bağı kurduk. Ve şimdi onları bir daha göremeyeceğimi, kucaklayamayacağımı düşünmek içimi yakıyor. 

Bu acımla şu anım canlandı: 

Ben on yaşındaydım; Silifke’de ‘ficik’ dediğimiz, serçe olarak bilinen bir kuşu sapan taşı ile vurmaya çalışıyordum. Okuma yazma bilmeyen, Toros köylerinden birinden olan analığım (annem öleli altı ay olmuştu, babam onunla evlenmişti) “Vurma yavrum!” dedi. Silifke ağzıyla, “Niye,” dedim, “bannak gibi güp güççük guş!” “Canın büyüğü, güccüğü olur mu? Allah her birine bir can vermiş! Vurma yavrum, günahtır!” dedi. 

Vurmadım. Ama bu sözün arkasındaki muhteşem “BİZ bilincini” anlamam için yıllar geçti. 

Kırk iki yaşında Amerika’da üniversitede öğretim üyesi iken anladım. Kurbağa, kuş, arı, kedi, canlı olan her şeyin biz insanların da içinde olduğu büyük bir AİLE oluşturduğunu anladım. Bu ülkenin müşterek kültürünün çok derinlerinde kalmış olan «BİZ»i, okuma yazma bilmeyen Yörük anam biliyordu; okumuş olan ben bilmiyordum. Şimdi onu yeniden keşfetme ve inşa etme zamanı geldiğini hissediyorum. İçimde acı var, onunla birlikte içimde şu sorular oluşuyor: 

1. “NE?” NE olduğunu anlamış durumda mıyız? Tepkilerle geçiştiriyor muyuz? Anlamak için üzerinde düşünüyor muyuz? Olan NE? Bu teşhisi bilimsel olarak akılla koymak gerekir. 

2. “NİÇİN?” Olanın «NE» oluğunu incelerken, «NİÇİN» sorusunu da anlamamız gerekir. Bu soruları açık seçik cesaretle sormadan diğer adımlara geçemeyiz. “Olan” «Niçin» oluyor? Bu adımda ‘Hayat Felsefemiz,’ ‘Değerlerimiz,’ ‘Bilgimiz,’ ‘Stratejimiz,’ ‘Yöntemimiz’ bir bütün içinde yerini bulacak anlam kazanacaktır. 

3. NASIL? «Ne» olduğunu, «Niçin» olduğunu anladıktan sonra «NASIL» adımını atabiliriz. Olanların olmasına yol açan hayat felsefemizi, değerlerimizi, bilgimizi kavradıktan sonra nasıl bir gelecek inşa edeceğimize karar verebiliriz. Bu yeni gelecek için gerekli felsefemiz, değerlerimiz, bilgimiz eski felsefe, değer ve bilgimizden farklı olacaktır. 

Bütün bunların sonunda bu ülkenin müşterek kültürünün çok derinlerinde kalmış olan «BİZ»in inşası başlayabilir. Böyle bir BİZ’in oluşması için kitap yazmaya, seminer vermeye, konuşma yapmaya, Facebook’ta yazmaya devam edeceğim. Bu ortamda fikirlerinizi iyi niyetle, akılla ve sevgiyle paylaştığınız için minnettarım. Okuduğunuz için teşekkür eder, saygı ve selamlarımı iletirim. 

Doğan Cüceloğlu (07.09.2015) 

Yorumlarınızı Paylaşın

GÖNDER

1 Yorum

  1. Fatih İbrahim KARACAUmarım bizde Doğan hocam gibi büyük resim bilincine sahip oluruz ve Doğan hocamın içten gülümsemesi ile müthiş mütevaziliği bizlerde de yer bulur. 21. yüzyılın Yunus Emre' si hocama sevgiler saygılar...

İlgili kitaplar

Güncel Video

Çaresizlikten nasıl kurtuluruz?

‘İyimser’ ve ‘kötümser’ olmak arasındaki fark nedir? Çaresiz mi doğuyoruz? Neden depresyona giriyoruz?