Hem Çok, Hem Yok; Böyle Psikolojik Danışmanlık Olmaz

"Bana yazan kişinin yaşamla, toplumla, kadınlarla ilgili bazı yorumlarına katılmayabilirsiniz. Benim ele almak istediğim, bu mektupta bana acı veren psikolojik danışmanlık yapan meslektaşımın yargılayıcı bir tavır içinde bir yargıç gibi hükümler vermesi."

“Sayın Hocam,” diye başlayan mektubu okurken gerginleştim; bu durumun bana sık sık yansıdığını hatırladım ve kendisinden izin alarak bu mektubu yayınlamaya karar verdim. Kimliği saklı tutmak amacıyla bazı bilgileri vermiyorum. 

“Kırk beş yaşında Almanya da teknikerlik mezunuyum 1998 yılından bu yana da Türkiye deyim. — yöresinde, — sektöründe çalışıyorum; esnafım. Çocuklarım var. 

Ben aile danışmanlığı ile ilgili paylaşımda bulunmak istiyorum, izninizle. 

İkinci evliliğimin altıncı senesinde büyük sorunlarımızın olmamasına, henüz on aylık bir çocuğumuz olmasına rağmen, eşim ayrılmak istiyordu. Evlilik danışmanına gitmeyi önerdim, kabul etti. İki bayan terapistin birlikte çalıştıkları bir danışmanlık bürosuna gittik. İlk seansta, ‘Neden buradasınız?’ sorusuna eşim, sıkılıyorum, mutlu değilim, ayrılmak istiyorum, dedi. Bende, evet sorunlarımız var, fakat yardımınızla çözülebilir olduğuna inandığımdan buradayım, dedim. Ve şöyle devam ettim: En azından evlilik içindeki mücadelenin yalnız yaşamanın zorluklarından daha kolay olduğunu düşünüyorum, özellikle bir bayan için, dedim. Dedim ve kıyamet koptu. 

Psikolog Hanım, hışımla, “İşte yanlışınız!” dedi. “Hatta siz erkeklerin yanlışı! Biz bayanların yalnız yaşayamamaları ön yargısı. Bakın, ben 34 yaşındayım ve pekala yalnız yaşayabiliyorum, eşinizde bunu rahatlıkla yapabilir, üstelik çokta güzel bir bayan, neden yapamasın..” “Ama birde on aylık bir bebeğimiz var,” dedim … “Olabilir; hem kendine hem de bebeğine bakabilir! Siz bir annenin evladı için yapabileceklerini küçümsüyorsunuz,” dedi. Eşim de onayladı, bebeği için canını feda edebileceği vs. gibi şeyler söyledi. 

Seansın konusu aniden değişiverdi. Ayrılıktan sonraki tavsiyelerle dönüştü. Seansla birlikte az da olsa evliliğin devamı ümidi de bitti. Eşim çevresine koskoca doktorunda kendisine hak verdiğini, cesaret verdiğini ve kararının artık kesinleştiğini söyledi. 

Psikolog hanım, bir lisansı olduğunu, bir uzmanlığı olduğunu, bir işi olduğunu, yıllık sanırım 60 bin – 70 bin TL veya üzerinde kazandığını, bir arabası vs olduğunu , eşimin ise ortaokul terk olduğunu, mesleğinin olmadığını, ailesinin de mali durumunun iyi olmadığını, kendisini eşimle kıyaslarken, maalesef unutuverdi. 

İmkânsızlıkların, çözümsüz evliliklere mecbur bırakması görüşünde olmadığımı, ayrıca belirtmek isterim, Sayın Hocam, ki anlıyorsunuzdur beni. Boşandıktan iki ay kadar sonra çalışmak zorunda olduğunu ileri sürerek bebeği kendi isteğiyle bana verdi. Beş ay kadar sonra ise çok pişman olduğunu belirterek geri dönmek istedi. Fakat maalesef ben kendim ve çocuklarım için yeni bir evlilik kararı almıştım. Şimdi üçüncü evliliğimin yedinci senesindeyim ve maalesef yine bir evlilik danışmanına ihtiyaç duyuyorum. Etrafımda da birçok insanın ihtiyacı olduğunu da görüyorum. Fakat hem çok hem yok. Oysa boşanma kuyruğu var adliyelerde. İş yerimize çalışmak için dul bayanların uğramadığı gün yok neredeyse. Mağazalarda satış elamanlarının, marketlerde kasiyerlerin çoğu dul bayan. Son derece de rahatlar, ayrıca her bir dul bayan veya her bir dul erkek bünyesi zayıflamış diğer evlilikler için bir tehdit oluşturuyor. Bunları sizler bizlerden daha iyi görüyorsunuz. Aile olmazsa şu olmaz, bu olmaz dersem, size karşı edebi aşmış olurum. Fakat inanın bugün psikoloji, ülkemizde tıbbın diğer önemli olduğu düşünülen alanlarından daha önemli. Özellikle bugünkü yaralı bilinçlerde, ilginç zamanlarda. 

Kendimden yola çıkarak toplumsal bir gözlemi mi paylaştım sizinle, yoksa kendime yardım mı istiyorum, bilemiyorum Hocam! Siz daha iyi yorumlarsınız. 

NOT: Bayram mesajları yorumunuza da yürekten katılıyorum. Saygılarımla, Selam ve Hürmetler Sayın Hocam

*

Mektubu okudunuz. Bana yazan kişinin yaşamla, toplumla, kadınlarla ilgili bazı yorumlarına katılmayabilirsiniz. Benim ele almak istediğim, bu mektupta bana acı veren psikolojik danışmanlık yapan meslektaşımın yargılayıcı bir tavır içinde bir yargıç gibi hükümler vermesi. Sorun sahibi kendisine gelen kişiler daha farklı algılama ve yorumlama durumunda olsaydı, zaten öyle algılar ve yorumlarlardı. Kendi yetişme koşulları içinde o an, orada yaşamlarını ancak bu şekilde anlamlandırabiliyorlar. Onların Anlam Verme Sistemi böyle bir zemin ve dinamikler içinde kurulmuş ve çalışıyor. Gerçek bu! 

Danışmanın yapması gereken bir ortam sağlamaktır. Bu ortamda, kadının ve erkeğin Anlam Verme Sistemlerinden kaynaklı farklılıkları danışmanın ustaca soruları ve sohbetleriyle ortaya çıkar, her biri diğerinin derdini anlar ve bu yeni bilinç içinde önceliklerini ve kararlarını yeniden gözden geçirirler. İsterlerse yeni kararlar verirler. 

Psikolog Hanım’ın kendisi, çok farklı değerlere, bakış tarzlarına sahip olabilir. Herkes gibi bu psikolog hanımın doğal hakkıdır. Kendi bakış tarzının evrensel doğruları yansıttığına da inanabilir. Ama psikolojik danışman olarak çalışıyorsa, danışanlar için bir farkına varma, aydınlanma, anlama ortamı yaratmakla sorumludur. 

Bu mektupta sözü edilen türden davranan ‘psikolog’ları, kendi ülkemizde psikolojinin gelişmesinin önünde önemli bir engel olarak görüyorum. Mesleksel saygınlık kazanmak için bu alanın dikkatle gözden geçirilmesi ve Batı ülkelerindeki mesleksel kalite tanımlayıcı sistemlerin kurulması gerekiyor. Son bir not: Ben kendim, bireysel veya grup terapisi yapmıyorum. Alanım, uzmanlığım psikoterapi değil. Ama kişiler arası iletişim uzmanı olduğum için o alanın işleyiş tarzını iyi biliyorum. 

Doğan Cüceloğlu (28.09.2013) 

Yorumlarınızı Paylaşın

GÖNDER

0 Yorum

  1. Henüz yorum yapılmamış.
Güncel Video

Çaresizlikten nasıl kurtuluruz?

‘İyimser’ ve ‘kötümser’ olmak arasındaki fark nedir? Çaresiz mi doğuyoruz? Neden depresyona giriyoruz?