“Maydanoz Doğan”

Bir düşünür, “Büyük insan tek bir cümledir,” demiş...

Bir düşünür, “Büyük insan tek bir cümledir,” demiş. Bu bana doğru geldi. Sevgili lise edebiyat öğretmenim Cahit Okurer benim gözümde büyük bir insandı ve cümlesi, “Olabileceğim en iyi öğretmen olmak,” idi. Gerçekten de çok iyi bir öğretmendi ve benim kendi cümlemi bulmamda onun katkısı büyüktür. İstanbul Üniversitesi’nde Hocam Prof. Mümtaz Turhan’ın temel cümlesi şuydu: “Bilimsel tutum ve bilimsel düşüncenin Türk toplumunda yaygınlaşıp kök salmasına hizmet etmek.” Ömrü boyunca çabalarını ve üretimini bu temel cümlenin etrafında topladı. Bu iki öğretmenim, olabileceğim en iyi bilim insanı olmam yönünde beni derinden etkiledi.

Kendime sordum, benim “cümlem” var mı, varsa ne, diye. Evet var ve içimin keşfettiği şu: “Çocukluğunu doya doya yaşamanın önemini anlamış bir toplum oluşturmaya katkıda bulunmak.” Bu cümleyi düşündükçe mutluluk duyuyorum. Biliyorum, bu yaşamda benim gönlümün muradı bu.

Bu cümlenin içinde benim için neler var:

• Önce toplumla ilgili bir gözlem var: Diyor ki, içinde yaşadığım toplum çocuklarının çocukluğunu doya doya yaşamasının önemini yeterince kavrayamamış, tam bilincine varamamış bir toplumdur.

• İkinci olarak da bu cümlenin içinde benim için bir eylem planı gizli: Yaşamımın anlamı bu cümleyle tutarlı yaşamama bağlı.

Çocukların çocukluğunu doya doya yaşamasının öneminin yeterince kavranamamış olduğu benim için aşikâr; bu konuda benimle hem fikir olmaya bilirsiniz. Burada kanıtlar sıralamayacağım. Zaten İçimizdeki Çocuk, Yetişkin Çocuklar ve Korku Kültürü kitaplarında yeteri kadar bu konuda gözlemler yapıyorum.

Biliyor musunuz, aslında bu yazıyı kendim için yazıyorum. Ömrümün geri kalan kısmını temel cümlemle tutarlı geçirmem için nelerin farkında olmalıyım? Bunun ne demek olduğunun iyice bilincine varmak için yazıyorum.

İlk farkına varmam gereken şey, sanırım, ne kadar zamanımın, üretken ömrümün kaldığı.

Şu an yetmiş dört yaşındayım. Bilinmez ama diyelim ki, seksen beş yaşına kadar üretken bir yaşamım var. Bu aşağı yukarı on bir yıl eder. Her yıl bir ay kadar çocuklarımı ziyaret ve yaz tatili olarak düşünecek olursam, yılda on bir ay çalışmış olurum; demek ki toplam 121 ay üretici ömrüm kaldı. Bu kadar ay, 484 hafta eder. Haftanın beş günü çalışırsam, çalışma günü olarak 2420 günüm var demektir. Günde dolu dolu sekiz saat çalıştığımı düşünelim, demek ki üretici olarak kullanabileceğim 19,360 saatim var. Otuz yaşında olsaydım, seksen beş yaşına kadar üretici olarak kullanabileceğim 96,800 saatim olacaktı. Ben otuz yaşındayken birisi benden bir saatlik bir zaman istese idi, zamanımın 1/96,800’ini almış olacaktı. Ama biri benim şimdi bir saatlik zamanımı aldığında, zamanımın 1/19,360’ını almış oluyor. Yani otuz yaşımdaki beş saatime denk bir değeri almış oluyor.

Demek oluyor ki, yetmiş dört yaşındaki Doğan zamanımı planlarken otuz yaşındaki Doğan’ın bilincinden daha duyarlı biri olması gerekiyor.

Zamanımı kullanırken daha duyarlı biri olmak ne demek?

“Maydanoz Doğan” olma durumuna son vermem gerekiyor. Maydanoz her yemeğe, salataya konabilecek bir sebze. Doğan da insanla ilgili her konuda konuşabilecek biri olarak algılanıyor ve davet ediliyor. Bana gelen mektup ve davetleri şöyle bir gözden geçirdiğim zaman görüyorum ki akla gelen tüm insan sorunlarıyla ilgili yazmam ve konuşma yapmam isteniyor.

Çocuğum altını ıslatıyor.

Kocamın annesi çok kıskanç, beni kıskanıyor.

Patron bazı çalışanları ayırt ediyor.

Ben ortanca çocuğum, bunaldım.

İş bulamıyorum, bana yardım eder misiniz?

Sevgilimin annesi babası beni kabul etmiyor, kendimi nasıl kabul ettirebilirim?

Çalışanlar işyerinde kaytarıyor; güler yüz yaramıyor. Ne yapayım?

Psikoloji bölümünü seçmek istiyorum; doğru mu karar veriyorum, bana yardım eder misiniz?

Hocamız “A” konusunda bir ödev verdi; bana bu konuda yardım etmenizi istiyorum.

“M” kentindeki “S” okulunun “B” derneğinin başkanıyım, lütfen bize gelin ve “Z” konusunda bir konuşma yapın.

“X” konusunda bir kitap yazdım, ekte gönderiyorum, lütfen okuyun ve bana bu kitabı bastırmam için yardım edin. (Bu taleplerden her hafta en azından bir tane alıyorum.)

Sizin kitaplarınızı okudum, sizi çok beğeniyorum, sizinle tanışmayı çok istiyorum; sizinle tanıştıktan sonra, yakın arkadaşlarımın da sizi tanımasını istiyorum.

Bir arkadaşımla “N” konusunda tartıştık; o şöyle dedi, ben böyle dedim. Hangimiz haklıyız, lütfen bildirin.

Depresyondayım, lütfen bana umut ve neşe verecek bir şeyler yazın.

Ve benzeri…

Benim temel cümlemi hatırlayalım: “Çocukluğunu doya doya yaşamanın önemini anlamış bir toplum oluşturmaya katkıda bulunmak.”

Çocukların yaşamını etkileyenler/etkileyecek olanlar kimler? Şimdiki anneler, babalar, öğretmenler, geleceğin anneleri, babaları, öğretmenleri. Evet, yazacağım kitapların, vereceğim konferans ve seminerlerin, yapacağım televizyon programlarının hedef kitleleri bunlar olmalı. Zamanımı da ancak bu cümleme hizmet eden taleplere harcamalıyım. Bu da benden talepte bulunan bazı kişileri hayal kırıklığına uğratabileceğim anlamına geliyor.

İşte böyle.

Ölüm bilinci insanı kendi cümlesini düşünmeye davet ediyor. Bana öyle oldu.

Doğan Cüceloğlu (22.01.2012)

Yorumlarınızı Paylaşın

GÖNDER

1 Yorum

  1. Fatih İbrahim KaracaHayattaki en önemli sermayenin zaman olduğunu ölüm bilinci içinde daha iyi görebiliyoruz ne mutlu zamanını bilinçli geçirenlere..

İlgili kitaplar

Güncel Video

Çaresizlikten nasıl kurtuluruz?

‘İyimser’ ve ‘kötümser’ olmak arasındaki fark nedir? Çaresiz mi doğuyoruz? Neden depresyona giriyoruz?