Çocukları Nasıl Etkilediğinin Farkında Olmak

"Yaşamın bir yolculuk olduğunun bilincinde her anımı Kendi Yaşamımda Kendim Olarak Var Olmak için stratejik bir uyanıklık içinde yaşarım. "

Bana yazan okurumun izniyle mektubunu paylaşıyorum. 

“Hocam iyi günler. Ben 23 yaşında matematik öğretmeniyim. İyi bir Anadolu lisesinde okudum. Dershanede öğretmenlerim ilk 10’a girmem için beni hazırlamak istediklerini söylemişlerdi ve her sayısal öğrencisi gibi tıp vardı hedefimde. Fakat okuldaki arkadaşlarım rekabet içinde olmamızdan ötürü şimdi fark ettiğim sinsi cümlelerle kendime zaten olmayan güvenimi baltalamış ve lise son senelerde ciddi bir düşüş yaşamıştım. Girdiğim sınavda orta halli bir puan alıp babamla olan konuşmalarımız sonucu İstanbul sınırları içinde bir üniversitede matematik okudum. Tıptan vazgeçmiştim çünkü babam bana uygun olmadığını söyledi. Endüstri mühendisliğinden vazgeçtim çünkü babam bana, mühendislik yapamazsın, İstanbul dışına çıkamazsın, dedi. “İlla mühendislik dersen sınava tekrar girer, İTÜ’de okursun,” dedi. Matematiği seviyorum diye seçtim, ki yanlış bir tercihti, fakat tekrar hazırlanmak bana işkence geldiği için bu şekilde davranmıştım. 

Üniversitemin yaz okulu olup olmadığına baktım çünkü ben bütünleme de bile geçemeyecek kadar yetersiz bir insandım. Kaç yıldan sonra okuldan atılır diye araştırdım, çünkü en az 6 senede bitirirdim ben bu bölümü. Hep korktum hep stresliydim; bu bölüm bile bana fazlaydı aslında! Ama derslerimi zamanında verince bana önemsiz gözüktü, çünkü ben yapmışsam kolaydı demek ki! Ve ben bu bölümde ilk on’a girip harçtan muaf tutuldum, sınavına anfiler yetmeyen bir hocanın dersini ilk seferde geçen 7 kişiden biri oldum. 

Sorgulamaya başlamam üniversite 3.sınıfta başladı; hala endüstri istiyordum ama babamdan hiç destek görmedim. Onu bu kadar önemsememin nedeni çok iyi bir mühendis ve başarılı olmasıdır sanırım. 

Abimle aynı meslekteler. Abim hocaları tarafından üniversitede kalması için baskı yapılan araba projelerinin sorumluluğunu üstlenen çok başarılı bir mühendistir, fakat babamdan bir kere olsun “seninle gurur duyuyorum” lafı işitmemiştir. O başarılı insan babamın yanına gelince bir şey bilmeyen çırak moduna giriyor, çünkü her yaptığı babam tarafından eleştiriliyor. Ben bundan sebep babamla kavga ederken, “biraz gör şu çocuğu” diye abimi savunurken, aslında kendimden de bahsettiğimi fark ettim. 

23 yaşındayım, mesleğimi sevmiyorum ve tüm kararlarımı babam dediği için onu mutlu etmek için aldığımı fark ediyorum. Kendime hiç güvenim yok, iyi bildiğim şeyler hakkında bile konuşamıyorum ve fark ediyor olsam bile hala bir şeyleri yapmaktan korkuyorum ve babamın çocuklarına karşı olan aşırı eleştirmen tavrı aynı. Abim üniversiteyi dışarıda okuduğu için yine kazançlı ama ben babamdan hiç ayrılmadım. Bu konuyu kendisine açtığımda bana, “size hep yapabilirsiniz dedim,” dedi. Evet dedi, ama bu sigara zararlı deyip içen ebeveyn gibi. Bize öyle dedi annemize yapamaz dedi. Bize hakkınızı koruyun dedi, ama ne zaman biriyle tartışsak daha dinlemeden, ne yaptın kim bilir, diye sorguladı. Ona ne anlatırsak anlatalım, bunlar önemsiz şeyler boşa vakit harcıyorsunuz, dedi. Beden dili, tavır ve insanın laf arasında herhangi bir konuda söylediği düşünceler, bence esas düşünceleridir. Oturup da, ben inanıyorum yaparsın, deyince bunların üstüne maalesef bir işe yaramıyor ve ortaya, kendine güvenmediği gibi babasına da güvenemeyen, iki yetişkin çıkıyor. 

Nasıl kendimi bulurum nasıl kendime güvenirim bundan sonra? Bilmiyorum, ama keşke zamanında sadece babamı dinleyip karar vermeseydim, diyorum. Bir ebeveyn çocuğuna nasıl bu denli zarar verebilir? Hâlbuki babası okumuş başarılı biri olduğu için hep şanslı sayılan bir çocuktum. Her şeyin iç yüzü gerçekten göründüğünden farklı olabiliyor. 

Uzun yazdığım için kusura bakmayın fark etmedim bile. Bir öneri, bir tespitte bulunup cevap yazmanızı çok isterim. Sevgi ve saygılarımla” 

Biliyor musunuz, yazan kişinin babası bu mektubu okuyabilir ve söz konusu edilen babanın kendisi olduğunu anlamayabilir. Çünkü, toplumumuzda, empati, yani babaların, annelerin, çocuklarını adam yerine koyarak onların gözüyle olaylara, söylenenlere bakmaları geleneği yok. Söyledikleri kendilerine gösterilse, ben öyle demek istemedim, beni yanlış anlamışlar, derler. Çünkü niyetleri öyle, ama o niyet doğru bilgiyle beslenmedikçe çok yanlış bir şekilde, kötü sonuçlar verecek şekilde davranışa yansıyor. Yani birçok baba ve anne çocuğu azarlayarak, eleştirerek çocuğuna yardım edeceğini ve onları daha başarılı kılacağını sanıyor (niyet), ne var ki bilimsel olarak bu konuda doğru bilgi sahibi olmadıkları için tam tersi bir sonuçla karşılaşıyorlar. 

İstisnalar kesinlikle var, ama şöyle bir izlenim içindeyim; toplumumuzda başarılı meslek olarak görülen hekimlik, mühendislik, hukukçu, iş sahipleri ve iş yöneticilerinin kendini anlamak, insanı anlamak, eşini ve çocuğunu anlayarak sağlıklı, anlamlı ve coşkulu bir yaşam oluşturmak ile pek ilgilendikleri yok. 

Neden?

Sanırım şöyle bir akıl yürütme yer alıyor: 

“Ben başarılıyım; başarılı olmasam bu meslekte eğitim göremezdim ve toplumdaki yerimi alamazdım. Kendini yetersiz ve başarısız görenlerin kendilerini geliştirmek ve yaşamda başarılı olmak için okudukları kitapları okumama, aldıkları seminerleri almama gerek yok. O kitapları okuyup, seminere gidenler zaten benim gibi başarılı olmaya çalışan insanlar.” 

Bana göre dört tür başarı var: 

1-Okul başarısı; evet, bu gruptaki insanlar, akademik yönden yüksek başarı gösterirler. 

2-Meslek başarısı; evet, bu gruptakilerin mesleği toplumun çoğunluğu tarafından istenilen ve önerilen bir meslek. Azimle ve sebatla yapılarak iyi para ve ün kazanılabilecek meslekler. 

3-Evlilik ve aile başarısı; sanırım bu gruptakilerin birçoğunun evlilik ve aile başarısı sorgulanabilir; bana yansıyan mektup, etkileşim ve paylaşımlarda özellikler çocuklarda gerginlik, hayal kırıklığı ve öfke yansımaktadır. 

4-Yaşam başarısı; yaşam başarısı denince bu gruptakilerin birçoğu burun kıvırıp, böyle saçma sapan sözlerle vakit geçirecek türden insanlar olmadıklarını hemen söylerler. ‘Anlamlı, coşkulu, güçlü ve özgür bir yaşam’ hedeflemek yaşam odaklı olmayı gerektirir; bu tavır yaşamı araç haline sokarak, mevki, makam, mal, mülk, şöhret, güç hedefli olanlara saçma gelir. 

Neden böyle? 

Kasım 2014 başlarında çıkacak Gerçek Özgürlük (Remzi Kitabevi) kitabımda bu konuyu irdelemekteyim. Bana mektup yazan okuruma bu kitaptan bir adet imzalı göndereceğim; umarım yararlanır. Bana mektup yazan gence ve onun gibi özgüveni zedelenmiş gençlere söylemek istediğim şudur: 

Anne ve babanız kötü niyetli oldukları için değil, farkında olmadıkları için o tür annelik ve babalık yaptılar. Peki, neden farkında değillerdi, neden bilmiyorlardı? Çünkü onları yetiştiren anneleri, babaları, öğretmenleri de farkında değildi, onlarda bilmiyorlardı. Peki, onlar niçin farkında değildi, bilmiyordu? Bu sorunun cevabını iki kitabımda irdeliyorum: 

1- Korku Kültürü; 

2-Gerçek Özgürlük. 

Ben bu gençlerin yerinde olsam ilk işim anne ve babamla ilgili öfkemle yüzleşirim ve niyetlerinin iyiliğinin farkına vararak, onları gönülden affederim. Artık öfkeye ve çocukluğuma dönük şikâyetlere bir son veririm; enerjimi bu öfkeye harcamam. Bir ‘Savaşçı tutumu’ içinde kendimi yeniden inşa etmeye yönelirim. Gönlümün muradını keşfetmeye, özümde yaşatacağım değerleri keşfetmeye yönelirim ve günlük işimin gücümün yanı sıra her gün en az yarım saatimi vererek adım adım yaklaşabileceğim bir hedef keşfederim. (Bana mektup yazan bu genç arkadaş isterse yeniden tıp okumak, ya da endüstri mühendisi olmak gibi bir hedef koyabilir.) 

Yaşamın bir yolculuk olduğunun bilincinde her anımı Kendi Yaşamımda Kendim Olarak Var Olmak için stratejik bir uyanıklık içinde yaşarım. Her davranışımın iki temel soruya cevap teşkil ettiğini bilirim. Bu davranışı yapan biri olarak: 

1-Ben kim oluyorum? 

2-Gelecekte kim olacağım? 

Dediğim gibi yaşam bir yolculuktur; gizemli ve muhteşem bir özgürlük yolculuğu! 

Doğan Cüceloğlu (27.10.2014) 

Yorumlarınızı Paylaşın

GÖNDER

0 Yorum

  1. Henüz yorum yapılmamış.

İlgili kitaplar

Güncel Video

Çaresizlikten nasıl kurtuluruz?

‘İyimser’ ve ‘kötümser’ olmak arasındaki fark nedir? Çaresiz mi doğuyoruz? Neden depresyona giriyoruz?