Başarı ya da Yenilgi
"Yenilgiyi kabul etmek gerçekten bir erdem olabilir, ama gerçekten bir yenilgi varsa..."
Son iki haftadır üzerinde durduğumuz ergenlerle ilgili konuyu irdelemeye devam ediyoruz.
Umutsuzçiçek ilgilendiği delikanlıyla istediği türden arkadaşlık kursa ve beklentileri yerine gelseydi başarılı mı olacaktı? İstediği türden arkadaşlık kuramayınca başarısız, yenilmiş mi oldu?
Byron Katie adında bir yazar, bir öyküye yakalanmamışsanız olduğunuz her yerde başarılısınız, der.
Umutsuzçiçek bana göre gerçekten bir öykünün ağına yakalanmış durumda, ama farkında değil. Aslında bu yalnız umutsuzçiçeğin sorunu olsa üstünde pek konuşmam. Ama öyküye yakalanmak hepimizin yaşamının en temel sorunu; onun için üzerinde böyle ısrarla durmak istiyorum.
Bu öykü her toplumda ana babaların, kitapların, medyanın küçük yaştan kızlara ve oğlanlara öğrettiği ve kuşaktan kuşağa aktarılan bir öykü: “Birbirlerini gördüler, birbirlerini beğendiler, gözleri başka hiç kimseyi görmez oldu, birbirlerine aşık oldular. Bu aşk onlara acı verdi, zorluklarla savaştılar, tüm dünyayı karşılarına aldılar ve sonunda …..” İşte bu noktayı nasıl doldurduğuna göre başarılı ya da başarısız olursun. Sana öğretilen beklentiler içinde bir sonuca odaklanmışsındır; o sonucu elde edersen başarılısın, elde edemezsen başarısızsın!
Öyküye yakalanılmadığı zaman insanın algılaması farklıdır. İki insan birbirlerini çekici bulabilir ve bunun farkında oldukları için mutludurlar. O anı, birbirlerini çekici bulma anının heyecanını, gizemini, coşkusunu yaşarlar. “Acaba birbirimizi sevip sevgili olacak mıyız?” beklentisinin kaygısına takılırlarsa o anın coşkusunu yaşayamazlar.
Sonuca odaklanmış beklentiler karmaşası içinde kaygılar güçlenir. Spinoza, kendinizi ve duygularınızı anladıkça hali hazırı olduğu gibi daha çok seversiniz, der. Epictetus de, bizi etkileyen olaylar değil olaylar hakkındaki düşüncelerimizdir, diyerek yaşamın çok önemli bir gerçeğini ifade eder. Her iki düşünür de olaylara bir öykünün gözüyle değil, kendi gözünüzle bakıp, olayları olduğu görebilmenin önemini belirtmektedir.
Yenilgiyi kabul etmek gerçekten bir erdem olabilir, ama gerçekten bir yenilgi varsa. Yaşamın doğal akışını yenilgi olarak görmek sağlıksızdır; psikoterapinin yapması gereken umutsuzçiçeğin bunu görmesine yardımcı olmaktı. Irmağın doğal meyli içinde akışının başarı ya da yenilgi ile ilgisi yoktur. Eğer biri, “ırmak yukarılara doğru akmalı” öyküsüne yakalanmışsa, nehrin doğal mecrasında akışını yenilgi olarak görür.
Yine Byron Katie, kendi gerçeğinizi yansıtmayan yanlış düşünceler üstüne kurulu algılamalar acı veren sorunlar yaratır; bu düşünceleri sorgulayarak yanlışlıklarını bulursak sorun ve acı yok olur, der. Kendi gerçeğimizi yansıtmayan yanlış düşünceler üzerine bir yaşam inşa etmek! İşte öyküye yakalanmak budur.
Çocuklarımız büyürken onları öykülerin ağına hapsetmek yerine öyküleri sorgulamayı öğretebilir miyiz? Umutsuzçiçek ilgilendiği delikanlıyla istediği türden arkadaşlık kursa ve beklentileri yerine gelseydi başarılı mı olacaktı? İstediği türden arkadaşlık kuramayınca başarısız, yenilmiş mi oldu?
Sevgili okurlarım siz de biliyorsunuz ki, hepimiz değişik zamanlarda istediğimiz bir şeyi elde edemeyince üzüldük, hüzünlendik, hatta dünyaya küsüp içimize kapandık. Böyle zamanları yenilgi olarak mı görmeliyiz?
Bir öyküye yakalanmamışsak başka türlü bakabilme seçeneklerinin farkına varırız:
a) Kendimle ilgili farkındalıklar geliştirebilirim. Bu çok istediğim şeyin benim için anlamı ne, neden bu kadar çok istiyorum, çok isteme tutkusu beni nasıl etkiliyor, önceliklerimde bir yamukluk var mı?
b) Davranışımla ilgili farkındalıklar geliştirebilirim. Doğru davrandım mı, yeteri kadar çaba verdim mi, doğru zamanda gerekli davranışı gösterdim mi?
c) Bilgim yeterli miydi, öğrenmem gereken yeni şeylerin farkına vardım mı?
Daha birçok düşünülecek boyutlar yazabilirim. Öyküye yakalanmışsanız bu soruları sorma, üzerinde düşünme ve sonunda gelişme olanağı bulamazsınız.
Doğan Cüceloğlu (19/11/2006)
0 Yorum