“Sen Filozof Olmuşsun Güzel Kız”
"Anladım hayatta her istediğimiz olamaz; bu mümkün değil! Ve bir şey olmayınca olmuyor! Hele zorlanınca hiç olmuyor. En doğrusu hiç zorlamamak..."

Kendisiyle öğrencilere verdiğim bir seminerde tanıştım; lise ikide ve mutsuzdu. Adını, “umutsuzçiçek” koymuştu. Daha sonra bana yazdı; ergenlik çağının enerjisi, evde yalnızlık, hayran olduğu, yakışıklı bulduğu delikanlının kendisine ilgi göstermemesi onu yıkmıştı. Onun için artık yaşamanın anlamı kalmamıştı.
Bütün bu bunalımların içinde kıvranırken evde annesi babasıyla oturuyor ama konuşacağı hiç kimse bulamıyordu. Ara sıra bana mektup yazıyor, derdini anlatıyordu. Benim ona yazdığım iki üç satırlık mektuplar onu çok mutlu ediyor, okumakta zorluk çektiğim şifre gibi mektuplar yazıyor ve kendisine mutlaka yazmamı istiyordu.
Bir uzmanla görüşmesini önerdim. Evdekileri ikna etti ve bir psikiyatra gitti. Daha sonra bana aşağıdaki mektubu yazdı: (Mektup şifre gibi yazılmıştı, size zor olmasın diye, ben normal yazıya çevirerek veriyorum.)
Merhabalar,Nasılsınız? Ben bugün psikologa gittim. (Psikiyatr ve psikolog arasındaki farkı henüz bilmiyor.) Adam çok yaşlıydı yazıları bile okuyamıyordu. Girer girmez, “Sorun ne?” dedi. Zaten görüşme 15 dakika sürdü.On dakikası reçete yazmakla geçti. Depresyon ilacı yazdı her doktor gibi, ama almadım. İçmecem! Sorunlarımı haplarla değil, aklımla çözecem. Hapların beni uyuşturup bağımlı hale getirmesine izin vermicem. Düşündüm de sanırım sorun yenilmeyi kabul etmemekle ilgili.Evet, ben yenildim artık! Kabul ediyorum. (Yenilgiden neyi kastettiğini anlıyorsunuz: güzel bir kızın aklına koyduğu her erkeğin ilgisini çekemeyeceğini kabullenmesi.)Hayattaki en büyük erdemlerden bence, yenilgiyi kabul etmek! Ben ilk defa yeniliyorum ve ilk defa kabul ediyorum.Anladım hayatta her istediğimiz olamaz; bu mümkün değil! Ve bir şey olmayınca olmuyor! Hele zorlanınca hiç olmuyor. En doğrusu hiç zorlamamak. En önemlisi de bunu anlamak.Biraz geç olsa da bunu anladım. Artık zamana bırakıyorum. Sabırlı bir insanım ben. Mutlaka iyilikler güzellikler beni yakalayacak; ya da ben onları. Elbet bu olacak. Zaten insanı yaşamaya devam ettiren de bu değil midir? Bir gün iyi şeylerin olacağı umudu. Evet, umut ediyorum bir gün iyileşecem; hatta başladım bile. Mutlu bir çocuk olacağım. En azından deneyeceğim.Artık bu hallerden kurtulma zamanı geldi de geçiyor; insanlar ne sorunlarla uğraşıyor, bense kendimle uğraşıyorum. Ama artık uğraşmayacam. Size söz veriyorum; bugünden itibaren değişeceğim. Ayrıca (X kentine) arkadaşımın yanına tatile gideceğim; onunla güzel vakit geçirip eğleneceğim.Her şey güzel olacak! Sizi seviyorum; umutla hoşça kalın….
Bu mektubu alınca hemen yanıtladım. Kısaca şunları yazdım:
Sen bir filozof olmuşsun güzel kız. Mektubunun o kadar yönleri var ki üzeride konuşulacak.Bu mektubu senin adını vermeden bir makale konusu yaparak yazdığım yazıyı internet sitesinde yayınlasam sen de aklımdan neler geçtiğini ayrıntılı olarak öğrenmiş olursun. Bu teklifime ne dersin? Sen bir küçük devsin. İçindeki devi bir gün uyandıracaksın. Sevgiyle kucakladım. Doğan Amca (Bana hep “Doğan Amca” diyerek mektup yazar.)
Mektubun konu olmasına izin verdi, ama adının gizli tutulması koşuluyla. İşte ben de sizlerle paylaşıyorum.
Bu genç kızın yaşamında ve bu mektupta dikkatimi çeken şeyler üzerinde durmak istiyorum. Bunu sizlerin katılımıyla yapmak istiyorum.
Dikkatimi neler çekiyor:
1. “Umutsuzçiçek” ailenin tek kızı; annesi var, babası var. Ama kendini çok yalnız hissediyor. Bu yalnızlık duygusu ergenlik yaşının doğal sonucu mu, yoksa bu toplumda anne ve babalar ergen çocuklarıyla nasıl konuşacaklarını bilmediklerinde mi bu yalnızlık çok belirgin olarak hissediliyor? Anne ve babanın nasıl konuşacağını bilmemesi bir bilgi ya da beceri eksikliğinden mi kaynaklanıyor, yoksa anne ve babanın varoluşunda ergenlerle iletişim kurmasını engelleyen bazı temel inançlar, varsayımlar, kör noktalar mı var?
2. Psikolog ve psikiyatr farkını bilmek ya da bilmemek önemli mi? Umutsuzçiçek aradaki farkı bilseydi, psikologa gitmeyi tercih eder miydi? (Psikiyatr, tıp fakültesi mezun olduktan sonra uzmanlık dalı olarak psikiyatriyi seçerek “ruh ve sinir hastalıkları” uzmanı oluyor. Türkiye’de nasıl klinik psikolog olunur, yasal durum nedir, emin olun bilmiyorum. Birçok okurlarımın yazdıkları mektuplardan beni klinik psikolog olarak gördükleri ve psikoterapi yaptığımı sandıkları anlaşılıyor; gerçekte ben klinik psikolog değilim, psikoterapi yapmıyorum ve bu tür mektuplara o nedenle cevap veremiyorum.) Psikiyatr gerekli görürse ilaç yazabilir; psikolog yazamaz; sadece konuşarak hastasına yardımcı olmaya çalışır.
3. Hastasıyla hiç ilişki kurmadan, sadece bir reçete yazarak, hastanın sorununu çözmeye yardımcı olduğunu düşünen bir uzman var. Mektupta “çok yaşlı” psikiyatrın tavrı böyle anlatılıyor. Bu kişinin benimsediği, inandığı ve temsil ettiği “psikiyatri anlayışı” biyolojik insanın ötesinde, psikolojik insanla ilgili nasıl bir anlayış içinde?
4. Umutsuzçiçek hapların kendisini bağımlı hale getirmesine izin vermeyeceğini söylüyor; peki kendisine reçete yazan bu doktor, yazdığı haplarla ilgili hastasına ne kadar açıklama yaptı, neler anlattı (ya da anlatmadı) ki genç kız haplara bağımlı hale gelmekten korkmaya başladı?
5. Yenilgiyi kabul etmenin bir erdem olduğunu düşününce karşımıza yeni sorular çıkıyor:
a. Başarı ve yenilgi üstüne çocuklarımıza kim, neleri, nerede ve nasıl öğretiyor?
b. Umutsuzçiçek ilgilendiği delikanlıyla istediği türden arkadaşlık kursa ve beklentileri yerine gelseydi başarılı mı olacaktı? İstediği türden arkadaşlık kuramayınca başarısız, yenilmiş mi oldu?
c. Her yenilgiyi kabul etmek erdem midir?
d. “Yenilgi yoktur, öğrenme ve gelişme fırsatı vardır,” düşüncesiyle, “yenilgiyi kabul etmek bir erdemdir” düşüncesi birbiriyle nasıl ilişkilendirilebilir?
e. “Hayatta her istediğimiz olmuyor”u keşfetmek “yenilgiyi” keşfetmek anlamına mı geliyor? “Gerçekçi olmak” ile “yenilgiyi kabul etmek” nasıl ilişkilendirilebilir?
f. Yenilgiyi kabul etmek ile “umutlu” ve “mutlu” bir insan olmak arasında nasıl bir ilişki kurulabilir?
6. “Bir şey olmayınca olmuyor! Hele zorlanınca hiç olmuyor. En doğrusu hiç zorlamamak,” düşüncesi içinde acaba “azmetmek” ve “ısrar etmek”ten tümüyle vazgeçmek var mı? Neyi, ne kadar, nasıl zorlayacağımızı nasıl öğreneceğiz?
7. ” Sabırlı bir insanım ben,” derken insanlar neyi kastediyorlar? Sabırlı olmak demek beklemeyi bilmek demek midir? Sabırlı olmak, “tevekkül sahibi olmak” ile girişimci olmak ve sorunları çözmek arasındaki fark ne?
8. “Değişeceğim” demekle insan değişebilir mi? Değişmeye karar veren bir insanın nelerin farkında olması ve neleri yapması gerekir?
Umutsuzçiçek’le daha önce yazışmalarımdan elde ettiğim izlenimlerin ve bu mektubun bana düşündürdüklerini sizlerle paylaştım. Belki sizin dikkatinizi çeken başka yönlerde olmuştur. Fırsat bulup benimle paylaşırsanız sevinirim.
Burada dile getirdiğim soruları ele almaya devam etmek istiyorum.
Burada dile getirdiğim soruları ele almaya devam etmek istiyorum.
HAFTANIN SORUSU
Bu yazıda ki ilk soruyu haftanın sorusu olarak size sormak istiyorum.
Doğan Cüceloğlu(29/10/2006)
0 Yorum