Sınava Çocuk Hazırlamak – Yaşama Çocuk Hazırlamak
"Çocuğun içinde büyüdüğü toplumun açık ve gizli mesajları, beklentileri onu sürekli etkiliyor."
Üniversite mezunu ev hanımı olarak kendini tanıtan okurum Ağustos ortalarına doğru bana şu mektubu yazdı. Mektubun başlığı, “ÖSS” olarak konmuştu.
Sayın Cüceloğlu,
“Başarıya Götüren Aile” kitabınızı okudum. Mutlu ve sağlıklı genç yetiştirilmek isteniyorsa mutlak uyulmalı; ancak bir yerde yanlışlık var.
Bir çocuğu sizin önerdiğiniz şekilde yetiştirmek okul öncesinde başlıyor ve bu yaşa kadar sürüyor. Ben kitabınızı heyecanla alıp okudum ama bizim için geçti sanırım. Üniversite çağına gelmiş, belli bir meslek ve okul hedefi olan oğlum hedefine bırakın ulaşmayı, bu yıl ÖSS’de bir hayli düşük puan aldı.
Bana göre oğlum bir yetişkindi, hedefi vardı; hedefine göre çalışacaktı, bana düşen ona çalışma şartlarını hazırlamaktı. (Bana kimse, ders çalış, dememişti, okursam kendim için okuyacağımı biliyordum. Ne ev şartlarımız uygundu ne de destek görüyorduk. Okuduk.)
ÖSS’ye hazırlanırken oğlumu hep gözlemledim. Hedefine göre yeterli çalışmıyordu, sustum, hedef onundu ve yetişkindi. Ama sonuç hüsran.
Ben ne yapmalıyım da bu saatten sonra oğluma faydalı olayım?
Bir de anne babanın farklı yaklaşım tarzları olunca durum iyice karışıyor. Eşime göre çocuklarımızın ortalama başarıları benim yüzümden. Ona göre katı bir disiplin başarıya götüren yol olacaktı..İşin trajik yanı bu yıl kızım ÖSS’ye hazırlanacak. Ben hatalı mıyım, eşim haklı mı, diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Bu karmaşık duruma yardım ederseniz minnettar olacağım. saygılar
Not: Oğlunuz nasıl bir insan, diye sorarsanız, onunla gurur duyuyorum. İki yıldır yaz tatillerinde yelken çalıştırıcılığı yapıyor, herkesten böyle bir çocuk yetiştirdiğim için takdir alıyorum. (Birisi de, ülkemize böyle bir genç yetiştirdiğiniz için tebrik ederim, diye bir ileti göndermişti.) Ama akademik kariyerinde başarılı olamamışım.
Bu mektup benim kalbime çok yakın geldi; bir annenin çocuğu için, yaşam için, toplum için doğruyu ve iyiyi arayışını gördüm. Bana yazdığı için teşekkür ediyorum. Gerçekçi ve sevgi dolu bir annenin güvenini kazanabildiğim için mutluyum.
Bu mektubu okuduğumda şunların farkına vardım:
1- Çocuğun gelişimi doğumundan itibaren başlıyor; o nedenle, “Başarıya Götüren Aile” kitabını yalnız çocuğu sınava hazırlananlar değil, küçük yaşta çocuğu olanlar da okusun; aksi halde geç kalınmış oluyor.
Bu gözleme katılıyorum ve bu kitabın ülkemdeki okuma yazma bilen her anne ve baba tarafından okunmasını gerçekten istiyorum. Elimde bir güç olsa da her eve birer tane hediye edebilsem ve yalnız annelerin değil, babaların da okumalarını sağlayabilsem.
Neden böyle düşünüyorum? Burada anlatmam zor; ancak kitabı okuduktan sonra bu dediklerimin anlamı açıkça görülebilir.
2- Oğlum ÖSS’de başarısız oldu. Ben onun isteklerine, sınırlarına ve sorumluluklarına saygılı oldum ve onun rahat çalışabileceği bir ortam hazırladım; gerisini ona bıraktım. Ve bu neticeyi aldım. Ben kendim böyle bir ortamdan geldim; ders çalışıp çalışmamaya kendim karar verdim, bu benim sorumluluğumdu ve sorumluluğumu yerine getirdim. Ben başarılıydım.
Sizin yetiştiğiniz ortamda, siz gerçekten kendi sorumluluğunuzu almak durumundaydınız; okumadığınız takdirde ne olacağınızı açık seçik görebiliyordunuz. Kimse size ortam hazırlamıyordu. Mevcut ortam oradaydı ve kimsenin o ortamı senin için hazırlama derdi de yoktu. Yani tüm doğallığı içinde yaşam devam ediyordu ve bu koşullarda yaşam sana davranışının karşılığı ne ise onu verecekti; hiç kimse başka da bir şey yapamazdı.
Bu koşulları hazırlanmış bir ortamdan farklı.
Yani?
Yani, ortam hazırlarken ne gibi mesajlar verdiğimiz konusu kendi başına incelenmeye değer.
3- ÖSS’ye hazırlanırken oğlumu hep gözlemledim. Hedefine göre yeterli çalışmıyordu, sustum, hedef onundu ve yetişkindi. Ama sonuç hüsran.
İşin püf noktası burada. Ben sizin yerinize olsaydım, yalnız gözlemekle kalmaz, iki şey daha yapardım: 1- Bir yandan onunla derin bir “sohbet içinde” olurdum. (Daha önceki yazılarımda çocukla sohbet içinde olmak ne demek konusunu irdelemiştim.) 2- Diğer yandan davranışlarının sonuçlarını hiç müdahale edilmeden yaşayabileceği bir ortamın oluşmasında ısrar ederdim.
Bu ne demek?
Yaşam bir öğrenme olanağını sürekli yaratıyor. Soğuk havada hırka giyilmezse üşünür. Sınav için çocuk yetiştiren birçok anababa, “Hırkanı giy üşürsün!” der. Çocuk giymezse ısrar eder, zorla giydirir. Sonuç, çocuk kendi yaşamının sorumluluğunu yavaş yavaş ana babaya yüklemeye başlar.
Böyle bir çocuk “hedef” koyduğunda, o hedef aslında onun değildir; o nedenle ulaşmak için hiç çaba harcamaz.
Nedenini kendisi de bilmez.
Yaşam kendisinin değil ki, hedef onun olsun.
Yaşama hazırlama bilinci içinde çocuk yetiştiren anababa, “Giymek istersen hırkanın nerede olduğunu biliyor musun?” diye sorar. Çocuk bu cümleye ya önem verir, ya da önem vermez. Önem verirse üşümez, vermezse üşür.
Konuşulanları önemseme ya da önemsememe onun seçimidir. Hiçbir zaman ona hırka giydirilmez; o kendisi hırkayı giymeye karar verir.
Şimdi, “hedefine göre yeterli çalışmıyordu,” dediğinizde, gerçekte kimin hedefinden bahsediyorsunuz?
Burada sizi suçladığımı sanmayın. Çocuğun içinde büyüdüğü toplumun açık ve gizli mesajları, beklentileri onu sürekli etkiliyor.
Öyle bir toplum içinde yaşıyoruz ki, önce belirli bir din anlayışı ile karşı karşıyayız: “Senin düşünmene gerek yok, inan ve teslim ol; neyi, ne zaman, hangi amaçla, ne kadar, nasıl yapacağın sen doğmadan kararlaştırıldı; senden inanmanı ve yapmanı bekliyoruz!” mesajını çocuk her yerden almaya başlıyor. Sınırlar ve sorumluluk bilinci bu toplumda oluşamaz.
Eğitim düzeni çocuğa diyor ki, “Senin gelişmen değil ilgilendiğimiz; biz seni kendi belirlediğimiz kalıplara sokup biçimlendirmek için varız. Senin bir birey olarak gelişmenle ilgilenmiyoruz; bu toplumun bir üyesi olarak kendine, olaylara, topluma şöyle bakmanı, şu düşünce ve duygular içinde olmanı istiyoruz. Bizim istediğimiz kalıplara göre düşünen ve duyan bir insan olmanın yanı sıra senin eğitimin sana para kazandıracak bilgi ve becerileri vermeli ve esas önemli olan senin gelişmen değil, senin para kazanacak bir birey haline gelmen. Meslek kazandıracak okullara sınavla girilir ve biz seni bu sınavlara hazırlamak için varız. Sınavda başarılı olursan seni takdir eder severiz; sınavda başarısız olursan senin işe yaramadığını tüm dünyaya ilan ederiz!”
Böyle bir ortamda çocuk gerçekten kendi hedefini seçebilir mi?
Sanıyor musunuz ki oğlunuz toplumun bu mesajlarına kayıtsızdı? Dilinizle söylemediğiniz, ama yüzünüzden ve sesinizden bağıra bağıra kendini ifade edilen hedeflerin farkında değildi? Bu hedef meselesi niyetle ilgili bir şey, onu da gelecek yazımızda ele alalım.
Okurlara Soru:
Bu haftaki “Sınava Çocuk Hazırlamak, Yaşama Çocuk Hazırlamak” başlıklı yazıda, eğitim sistemimizin hedefinin “geliştirmek” değil, “kalıplamak” olduğunu öne sürüyorum. Üç sorum var: 1- “Geliştirmek” ve “kalıplamak” ayırımı size anlamlı geliyor mu? 2- Eğitimimizin “geliştiren” değil “kalıplayan” bir sistem olduğu konusunda sizin kanınız ne? 3- Eğer siz de “kalıplayan” bir eğitim görüyorsanız, neden böyle olageldiğini nasıl açıklarsınız?
Zaman ve emeğiniz için teşekkür ederim.
Doğan Cüceloğlu(28.08.2006)
0 Yorum