Keşke Biz de Böyle Eğitilebilsek…

"Bu şekilde yetiştirilmiş bir neslin ise çok dirlik düzenlik içerisinde olacağı kanaatindeyim."

Aşağıdaki gerçek öykü, çocuğun aile ortamının ve okuldaki ilk eğitim deneyimlerinin onu ne kadar derinden etkilediğini gösteriyor. Bunu anlatan arkadaşımın adı bende saklı; kendisi çok tanınmış biri olduğu için şöhreti öykünün önüne geçip esas mesajı gölgelemesin diye ismini vermeden öyküyü paylaşıyorum.

“2006 yılında Kanada Büyükelçiliği’nde görevli diplomat olan yeğenimin trafik kazası yaptığını hastaneye yatırıldığını ve durumun da birazcık ağır olduğunun öğrendim. Yaptığım muhabereden de sıhhatli bilgi alamıyordum sanki kaza dışında başka olaylar da vardı. Ondan dolayı Kanada’ya gittim Kanada’ya gittikten sonra kendisi hastanede yatan yeğenimin işlerini takip etmek aynı zamanda orada ailenin diğer sorununu halletmek dolayısıyla on güne yakın kaldım. Bu süre içerisinde yeğenimin, 6 yaşlarında olan, Kanada’da ilkokulda okuyan oğlu bana rehberlik yapıyordu. Onun bilgisiyle çevreyi tanımaya, evin ihtiyaçlarını gidermeye, hastaneye giderek hem yeğenimin durumu hakkında bilgi almaya hem de onu ziyaret etmeye çalışıyordum.

Yeğenimin bana rehberlik eden küçük oğlu evin yakınında bulunan alışveriş merkezinde ihtiyaç gidermeye, alışveriş yapmaya giderken her seferinde beni trafik işaretlerinin olduğu, trafik lambasının, yaya geçidinin olduğu yerden geçiriyordu. Oraları geçmek için oldukça uzun bir yol yürüyorduk hâlbuki daha kısa mesafeden dümdüz gitsek hemen alışveriş merkezine gitme imkânımız vardı. Mahallede bütün evler bahçeli ve tek katlı olduğu için ve kenar semt olduğundan hiç trafik de yoktu ve buna rağmen o bütün kurallara uyarak beni dolaştırıp, yaya geçitlerinin, trafik ışıklarının olduğu yerlerde beni dolaştırmak suretiyle yolumuzu en az iki kat uzatıyordu. Birkaç defa gidip geldiğimden yolun kısasını öğrendim. O kısa yoldan gitmek istediğimde o ısrar ediyordu, hayır diyordu, gitmiyordu, mecbur sizi peşinden sürüklüyordu.

Semti bilmediğim için o rehberim oluyordu. Ben öğrendikten sonra da bu sefer kendi beni bırakmıyordu illa buradan gideceksin diye. Onu yanımda mecburen götürüyordum çünkü ben hiç İngilizce bilmiyordum o biraz İngilizce bildiği için onun dilinden faydalanıyordum.

O, bütün trafik kurallarına bütün yaya kurallarına harfiyen uyuyordu. Yine araçla hastaneye gittiğimizde ilk gittiğim zaman aracı hastanenin park yerine park ettim. Orada park metreye çok ciddi para verdik. Kanada dolarıyla beş altı dolar civarında para vermiştim. Hâlbuki hastane birkaç yüz dönüm bir yeşil saha içerisine kurulmuş, etrafı bomboş bir yerdi ve o park yeri dışında da binlerce aracı park edecek yer müsaitti. İkinci gittiğimde boş yere para vermemek adına aracı o park yerinin dışında bir yere park etmek istedim. O küçük çocuk bana dedi ki hayır amca, bu aracı park yerine park edeceksin. Dedim ki hayır park etmek istemiyorum. Boşu boşuna bir sürü para veriyorum. Israr etti, hayır, park yerine park etmen gerekiyor, diye beni zorladı. Ben, burası daha uygun diye söyleyince bu sefer de araçtan inmedi. Bu aracı yerine park etmezsen ben inmem, dedi. Ve ben mecbur kaldım park ettim.

Çocukla yolculuk ederken araca her bindiğimizde o, kendisi, aracın arka kısmında kendisine ait olan yere oturuyordu ve kemerini bağlamamı istiyordu. Onun kemerini bağlıyordum. Öne oturmuyordu. Hâlbuki Türkiye’de bizim küçük çocuklarımız, aracın hemen önüne atlarlar, hatta büyük bir kısmı sizinle birlikte direksiyonu kullanmaya, kucağınıza gelmeye kalkarlar. O, doğrudan arkaya oturuyordu. Benim ışıklarda durmam gerektiğini, dönerken arkaya bakmam gerektiğini, trafiğin hiç olmadığı yerlerde boşu boşuna kırmızı ışığı beklemeyip geçmeye kalktığımda, trafik kurallarına uymamı ısrarla istiyordu.

Çok enteresan, sokakta kurallara bu kadar uyan, beni de kurallara uymam için zorlayan bu küçük çocuk, evde böyle davranmıyordu. Ben televizyonda haber kanalı seyretmek istediğimde o kendine çizgi film açıyordu. Ben televizyonun sesini kıs, sesi çok açık dediğimde o süratle sesi açıp büyük bir gürültü çıkararak diğer insanları, küçük kardeşini rahatsız ediyordu. Dışarıda bütün kurallara uyan çocuk evde kurallara uymayan birine dönüşüyordu.

Sonra, yeğenimin yaptığı trafik kazası dolayısıyla artık oradaki görevini bırakıp Türkiye’ye tamamıyla dönmesi gerekti. Çocuğun da okuluyla ilişiğini kesip Türkiye’ye okula nakletmek için okula gittik. Okulda bir aile ortamı, bir ev ortamı gibi ders yaptıklarını, sınıfa girerken herkesin ayakkabılarını çıkarttığını, içerde herkesin oturarak, oynayarak çalıştığını gördüm. Merak ederek bu okulda ne anlatıldığını, nasıl anlatıldığını, hangi derslerin verildiğini sordum. Orada öğrencilere ilk bir iki yıl öğretim adına çok fazla bir şey verilmediğini ama sosyal yaşamda uyması gereken kuralların anlatıldığını, sokakta nasıl yürünür, otobüse nasıl binilir, trene nasıl binilir, metroya nasıl binilir, alış veriş nasıl yapılır, bununla ilgili bütün kuralların tatbiki olarak öğretildiğini, sokağa çıkarak tek tek öğrencilerin evlerine gidiş gelişte uymaları gereken kuralları, trafikte yaşarken uymaları gereken kuralların hepsinin anlatıldığını sonra tüm toplumsal yaşamda kullanılan hastane ne demek, belediye ne demek, polis ne demek, devlet ne demek, onların hepsinin fonksiyon ve görevlerinin ve onlarla ilgili irtibat ve ilişkilerinin nasıl olacağıyla ilgili kuraların anlatıldığı, öğrencinin sosyal yaşam içerisinde uyması gereken kuralların anlatılarak iz bırakıldığını gördüm.

Çocuğun beni alış veriş merkezine götürürken bütün trafik kurallarına uymasının aslında okulda öğretildiğini, okulda verilen değerler sisteminin parçası olduğunu, sayılamayacak kadar konunun orada tek tek öğretildiğini gördüm. Kendi ailesi içerisinde yaşamanın kuralları, sistemi okulda anlatılmadığı için çocuk sosyal sahada çok güzel yetiştirilmiş eğitilmiş bir kişi iken kendi evinin içerisinde kurallara uymayan biri oluyordu.

Gerçek manada, batılı manada eğitimde çocuklara küçük yaşlardan itibaren kendi çevrelerinde uymaları gereken kuralların, tüm toplumun kuralını bozmamak adına yapması gereken işlerin anlatıldığını ve öğretildiğini gördüm. Ve dedim ki bu çocuk büyüdüğünde bulunduğu yerde süratli araç kullanmaz, kırmızı ışıkta geçmez, kimsenin hakkına tecavüz etmez, arabasının camını açıp yüksek sesle müzik dinleyerek, korna çalarak asla kimseyi rahatsız etmez. Kendisi ve çevresi için çok uygun, medeni bir kişi olur. Bu şekilde yetiştirilmiş bir neslin ise çok dirlik düzenlik içerisinde olacağı kanaatindeyim.

Demek ki toplumsal manadaki birçok kurala uyulması, toplumsal yaşamın daha düzenli olabilmesi için ilkokul seviyesinde belki daha öncesinde eğitimin uygulamalı olarak gösterilerek benimsetilmesi ve yaşatılması gerekiyor. Bu eğitim evdekilerle de bütünleştirildiği zaman daha huzurlu, daha medeni, hayatı birbiri için kolaylaştıran bir nesil yetiştirmek mümkün diye düşündüm.”

Öykü bitti. Bu öykü sizlere neler düşündürdü duymak istiyorum. Emek ve zamanınız için teşekkür ederim.

Doğan Cüceloğlu (2 Haziran 2016)

Yorumlarınızı Paylaşın

GÖNDER

2 Yorum

  1. Bilal ÖzenMalesef bende bu öykünün ne düşündürdüğünü okuyamamayacaksınız ama gerçekten bir anlığına küçücük çocuğu kıskandığımı hissettim (kötü anlamda değil iyi anlamda) çünkü çocuğun okuduğu ülkedeki eğitim sistemi yerleşmiş ve daha ilkokuldan itibaren toplumsal değerleri öğrenmeye başlamış…tabi bizde topluma dayalı mecburi görevimizden dolayı bu değerleri öğreniyoruz ama ilkokulda böyle bir sistem uygulansaydı eminim bu değerleri şuanda bile öğrenmeyen kişileri ve bizleri daha ileri taşırdı.Yani ben böyle düşünüyorum açıkçası:)
  2. Fatih İbrahim KaracaBu seviyede bir eğitimin verilebildiğini duymak şaşırtıcı aklıma Nurdoğan ARKIŞ' ın Mümkün kitabı geldi nedense:)

İlgili yazılar

Güncel Video

Çaresizlikten nasıl kurtuluruz?

‘İyimser’ ve ‘kötümser’ olmak arasındaki fark nedir? Çaresiz mi doğuyoruz? Neden depresyona giriyoruz?