İnsanca Davranan Bir Ağabey

Şimdi o küçük çocuk kocaman bir öğretmen oldu ve o 17 yaşındaki delikanlı ağabeyinden öğrendiği güzel dokunuşları öğrencilerine öğretmeye çalışıyor. O hep 17 yaşında kalacak ve o dokunuşlarla ölümsüzlüğü yakalamış olacak.

Aşağıdaki mektubu yazan bir öğretmen, kendisini tanımış olmak beni zenginleştirdi; okuyunca umarım siz de zenginleşmiş hissedersiniz. Aynı toprağın çocuğu olmaktan gurur duydum. Umarım okur ve paylaşırsınız. 

*** 

Merhaba sayın hocam öncelikle sizinle aynı bölgenin insanı olmak benim için onur kaynağıdır. Ben sizinle yaşadığım ve beni çok etkileyen anımı paylaşmak istiyorum. 

Ortaokul hazırlık sınıfındayım; yıl 1997, on bir yaşındayım. Bizim okul Bozyazı’da. Lise ile aynı bahçeyi paylaşıyoruz; kalabalık bir öğrenci topluluğu oluyor bahçede. (Benim gibi köyden gelen bir çocuk için tabi). Köyden geldiğim için biraz çekingen bir çocuğum. Bir öğle arasında tek başıma bahçede dolaşıyorum. Voleybol oynayanlar, basket oynayanlar, gölgede oturanlar, kol kola gezinenler…. 

Okul duvarının gölgesinde bir tek sandalyede oturan bir lise öğrencisi çevresinde de arkadaşları kızlı erkekli bir gurup. Gerek yapısı gerek davranışlarıyla son sınıf öğrencisi olduğu belli. Bende oralardayım. Derken voleybol oynayanların topu onun önüne doğru yuvarlandı geldi. O gayet sakin bir şekilde ayağa kalktı ve topu eliyle oyunculara doğru attı. Daha sonra hemen dönüp sandalyeye oturmadı dolaşmaya başladı. Bende öyle yaptığını görünce hemen sandalyeye oturdum derken sandalyeye yöneldi. Baktı ben oturuyorum, tabi o esnada bende kalktım, o da tebessüm ederek “otur otur” dedi. O yaşlarda benim için lise öğrencileri devasa insanlar tabi. Bende “yok abi gel sen otur,” dedim. Ne kadar otur dediyse de ben oturmadım ve o oturdu sonuç olarak. Sonra gayet sevecen bir sesle adımı kaçıncı sınıf olduğumu nereden geldiğimi falan sordu. Ses tonundaki sevecenliği o yaşımda anladım. Uzun boylu temiz yüzlü hafif sarışın ve çok yakışıklı bir abi. 

Neyse her karşılaştığımızda başımı okşar hal hatır sorar oldu, bende ona soruyorum tabi. Öğle yemeği yediğimiz bir lokanta var arada oraya giderdim. Şu bir tabak kuru fasulye ile bir somun ekmek yenen cinslerden. Bir kaç arkadaşımla gittik bir gün. O ve bir kaç arkadaşı da yemek yiyorlar. Beni görünce tebessüm etti, “sen de gelir miydin buraya,” dedi. Sonra arkadaşlarıyla muhabbete daldılar ve sigara içiyorlardı. Sigara içiyor olması beni çok üzmüştü onu hatırlıyorum. 

Okullar aynı bahçeyi paylaştığı için bayrak törenini beraber yapıyorduk. Bir pazartesi sabahı yine tören için toplandık. Lisenin müdürü konuşmaya başladı. Bu hafta sonu çok acı bir durum yaşandı son sınıf öğrencilerimizden T. hayatını kaybetmiştir falan dedi. Kim olduğunu bilmiyorum tabi ben. Gün içinde intihar ettiğini falan öğrendim ama tanımıyorum sonuçta. Ama gözüm lisedeki abiyi arıyor. İsmini bilmiyorum ayrıca yani müdürün söylediği T. bilmediğim birisi diye düşünüyorum. Bir gün iki gün üç gün abi yok gözükmüyor. Ve ancak cuma gün öğrenebildim intihar edenin bizim abi olduğunu. Müthiş bir üzüntü kapladı tabi beni! Anlam verememiştim bu duruma. 

Sonra onu tanıyanlarla konuşma fırsatım oldu; herkes çok seviyordu. Aradan zaman geçti ben liseye gittim, üniversiteye gittim onun yaşını geçeli çok oldu. Öğretmen oldum, ama hiç onun konumuna kendimi koyamadım. Ne yapmıştı peki? Sadece insanca davranmıştı. Küçük bir çocuğun sandalyesine oturmasını tebessümle karşılamış her gördüğünde başını okşayıp halini sormuştu. Yuvarlanıp gelen voleybol topuna tekme atmamış eliyle vermişti. Şimdi o küçük çocuk kocaman bir öğretmen oldu ve o 17 yaşındaki delikanlı ağabeyinden öğrendiği güzel dokunuşları öğrencilerine öğretmeye çalışıyor. O hep 17 yaşında kalacak ve o dokunuşlarla ölümsüzlüğü yakalamış olacak. Ve o yaşıyla bir öğretmenin düşünce yapısına şekil verecek. Mekânı cennet olsun. Hocam okursanız çok mutlu olurum. Teşekkürler. Hemşeriniz saygılarını sunar, iyi çalışmalar… 

(Doğan Cüceloğlu / 16.12.2015) 

Yorumlarınızı Paylaşın

GÖNDER

0 Yorum

  1. Henüz yorum yapılmamış.

İlgili kitaplar

Güncel Video

Çaresizlikten nasıl kurtuluruz?

‘İyimser’ ve ‘kötümser’ olmak arasındaki fark nedir? Çaresiz mi doğuyoruz? Neden depresyona giriyoruz?