Adam Yerine Konmak, İnsandan Sayılmak?

"Soğuk, bıkkın, küskün ve öfkeli insanlardan biri olmayalım. Bu bizim yaşamımız, sahip olduğumuz her şey anlamını yaşamımızdan alıyor." 

Öğrenciler sevdikleri öğretmenlerin derslerine ilgi gösterirler, daha çok çalışırlar ve iyi not alırlar. Sevmediği öğretmenin dersine girmek, çalışmak dişçiye gitmek gibi öğrenciye azap veren bir deneyimdir. 

Neden bir öğrenci bazı öğretmenleri sever ve bazılarını sevmez, daha doğrusu sevemez? 

Bunun cevabı bence çok yalındır; öğrenci kendini adam yerine koyan öğretmeni sever. Bu sadece öğretmen öğrenci ilişkisi için geçerli değildir; her insan her yerde adam yerine konmaktan hoşlanır. O zaman karşımıza bazı sorular çıkmaktadır: 

  1. Adam yerine konmak ne demektir? 
  2. Biri diğerini nasıl adam yerine koyar? 
  3. Adam yerine konmak/koymak niçin önemlidir? 

Şimdi ilk soruyu ele almak istiyorum: 

  1. Adam yerine konmak ne demektir? 

Doğumunda altı saat sonra bile bebek adam yerine konup konmadığını biliyor.Bebeklik, çocukluk, ergenlik, yetişkinlik boyunca, kısacası ömür boyu biz insanlar adam yerine konup konmadığımızı biliyoruz. Nasıl biliyoruz, sorusunun cevabının ipuçlarını David Eagleman’ın kitabında bulabiliyoruz: bu sorunun cevabı bilinçli yaşamdan gelmiyor, beynin alt tabakalarında, derinlerde oluşan süreçlerle belirleniyor. 

Benim yaptığım gözlemlere ve deneylere göre, her çocuk şimdi şu anda ne kadar adam yerine konduğunu hissediyor. Ve bu sezgisel bilgisini size rakamsal olarak ifade edebiliyor. Sıfır ile yüz arasında bir rakam arasında ifade edebiliyor. Sorun bir öğrenciye, “Öğretmenin sınıfta seni ne kadar adam yerine koyuyor? Sıfırla yüz arasında bir rakamla ifade et. Sıfır “hiç adam yerine koymuyor,” yüz “tamamıyla adam yerine koyuyor” anlamına gelsin.” Öğrenci size bir rakam söyleyecektir. “Ne demek adam yerine koymak?” diye sormayacaktır. Adam yerine konmak duygusu, varoluşumuzun farkına varılmasının, tanınmasının, onaylanmasının hissedilmesi anlamına geliyor. 

  • Biri diğerini nasıl adam yerine koyar? 

Şimdiye kadar yaptığım gözlemler, okumalar, araştırmalar ve çalışmalar sonucunda ilişkiler içinde insan varoluşunun altı boyunda adam yerine konmayı hissediyor. Bu boyutları benim İletişim Donanımları kitabında anlattım ve irdeledim. 

Burada kısaca ilişki boyutlarının isimlerini veriyorum. 

  1. Ait olmak – birey olmak dengesi; 
  2. Önemsenmek, umursanmak; 
  3. Kabul edilmek, yargılanmamak; 
  4. Değerli görülmek, kendinden daha büyük bir bütünün vazgeçilmez parçası görülmek; 
  5. Güvenilir olmak, niyetine, bilgisine, yapabileceğine güvenilir olmak; 
  6. Emek ve zamana değer olmak, sevilmeye değer olmak. 

Bir etkileşimin sonunda, kişiler sezgisel olarak bu boyutlarda etkileşimi değerlendirir ve bir sonuç etkileşim puana ulaşır. İşte bu sonuç toplam etkileşim puanı ‘adam yerine konmak’ puanıdır. 

  • Adam yerine konmak/koymak niçin önemlidir? 

Aslında bu sorunun cevabını asırlar önce Shakespeare Hamlet oyununda “var olmak ya da olmamak” biçiminde veciz bir biçimde (to be or not to be) özetleyerek vermiş. İki insan birbirinin farkına varır varmaz iletişim başlar ve her iletişimde kişiler birbirlerini belirli derecelerde ya var ederler ya da yok ederler. Toplam etkileşim puanı biz farkında olmadan oluşur ve onu sadece hissederiz. Ve bu toplam etkileşim puanına göre etkileşim içinde olduğumuz kişiyle ilgili duygular geliştiririz. Var olmaktan hoşlanan ve yok edilmekten hoşlanmayan, direnen bir yaratılışımız var. O nedenle şu söz hemen içimizde bir yere oturur ve ‘doğru’ deriz: ‘Bana ne söylediğini hatırlamıyorum, ama nasıl hissettirdiğini hiç unutmadım!’ 

Kısaca özetleyecek olursak, ilişkimizin olumlu ya da olumsuz yönde gelişmesi birbirimizi insan yerine koyup koymamamızla ilişkili olarak gelişecek ya da engellenecektir. İlişkimizin bir diğer insanla sağlıklı ve güçlü ya da zayıf olması niçin önemli? Birisi bana bu soruyu ciddi olarak sorarsa, ona şu soru ile cevap veririm: ‘Bir insanın hayatında, bana öyle bir olay, faaliyet, kavram, nesne ya da meslek göster ki, kısa ya da uzun vadede insan etkileşimlerinden bağımsız olarak var olsun?’ Gösteremezsiniz; öyle bir şey yok. İnsan varoluşun her yönü ilişkiler içinde başlar, etkileşimlerle sürer ve yine ilişkiler içinde sona erer. İnsan ilişkilerinde ne kadar var ise, yani ne kadar insan yerine konuyorsa, o kadar vardır, insandır.

Adam yerine konulmak solumak kadar yaşamsal önemi olan bir süreçtir. Karı koca birbirini adam yerine koymaz ise, içi boş mış gibi bir evlilikleri olur. Anababa çocuğunu adam yerine koyduğu oranda çocuk bedenen ve ruhen sağlıklı gelişebilir. Bir okul müdürü öğretmenlerini adam yerine koyduğu oranda öğretmen o okulda var olur ve şevkle çalışır. Bir öğretmen öğrencisini sınıfta adam yerine koyduğu oranda öğrenci kendini var hisseder ve anlatılan dersten sorumluluk almaya başlar. Kendini yok hisseden öğrencinin şevki de var olamaz. Birbirini var eden insanlardan oluşan bir şirket olduğu gibi, birbirini yok etmeyi marifet sayan insanlardan oluşan bir şirket de olabilir. Hangisinde çalışma şevkinin olacağını tahmin edebilirsiniz. Korku zoruyla çalışan insanlar da şevk yoktur. 

İnsanların toplumsal yaşam içinde birbirlerine gülümsemelerinin ve ‘Günaydın!’ demelerinin önemi, sanırım kendiliğinden açıklığa kavuşuyor. Birbirlerini adam yerine koyan insanlar kendilerini bir topluma ait hissederler ve bundan hoşnutturlar. Asansörde dahi birbirlerine ‘Günaydın’ demekten çekinen, birbirlerini yok sayan insanlar kendilerini ait hissetmezler; soğuk, bıkkın, küskün ve öfkelidirler. Böyle bir toplum, hasta bir toplumdur. Birbirimizi adam yerine koymamız için önce kendi insanlığımızı keşfetmemiz, kendimizi adam yerine koymamız gerekiyor. Ve bunu çocuklukta yaşamayanın yapması zor, hem de çok zordur. Tavuk mu yumurtadan, yumurta mı tavuktan hikâyesine benzer bir hikâyesi var bu sürecin. Bunun üstesinden gelmek isteyenin ‘kendini yeniden var etmeye’ adaması gerekiyor. Yani bir savaşçı tutumu içine girmesi ve öyle yaşaması gerekiyor. Savaşçı tutumu nedir ve savaşçı tutumu içinde nasıl yaşanır sorularının yanıtlarını benim Savaşçı kitabında5 verdiğim için, burada ayrıntılarına girmeyeceğim. 

Değerli okurum; kendimi ‘Yaşamı daha anlamlı ve coşkulu kılma ekibi’nde sizinle birlikte görüyorum. Ekipte yer alan her birimiz bunu yapabiliriz. Kolay değil, ama coşkulu ve anlamlı bir yolculuk için emek vermeye değer. Hayatın her anını yaşanmaya değer kılan bir tutum ve uğraşı. Soğuk, bıkkın, küskün ve öfkeli insanlardan biri olmayalım. Bu bizim yaşamımız, sahip olduğumuz her şey anlamını yaşamımızdan alıyor. 

Doğan Cüceloğlu (10.11.2013) 

NOT: Bu konuda twitter’a yazarsanız, lütfen #kendinolmak ibaresini koyun. 

1Daniel Siegel, (2012). The Developing Mind, New York: The Guildford Press 

2David Eagleman, (2013). Incognito: Beynin Gizli Hayatı. İstanbul: Domingo 2. Baskı. 

3Doğan Cüceloğlu, (2013). İletişim Donanımları: Keşkesiz Bir Yaşam İçin İletişim, Remzi Kitabevi, 4. Baskı

4William Shakespeare, Hamlet. Remzi Kitapevi. (2008). 

5Doğan Cüceloğlu, Anlamlı ve Coşkulu Bir Yaşam İçin Savaşçı, Remzi Kitabevi (2013). 

Yorumlarınızı Paylaşın

GÖNDER

0 Yorum

  1. Henüz yorum yapılmamış.

İlgili kitaplar

Güncel Video

Çaresizlikten nasıl kurtuluruz?

‘İyimser’ ve ‘kötümser’ olmak arasındaki fark nedir? Çaresiz mi doğuyoruz? Neden depresyona giriyoruz?